Toplumsal düzen değişken bir yapıya sahiptir ve birçok olguya da etki ederek değişmelerine yol açar. Genellikle ağır işleyen bir süreç olmuştur. Ancak son yüzyıllarda insanlık, hızlı değişim ve gelişimlere tanıklık etmiştir. Bunun başlıca sebepleri arasında bilim ve teknoloji yer almaktadır. Uzak mesafeler daha ulaşılabilir bir duruma gelmiştir. Bilişim sistemlerinin, iletişim teknolojilerinin ve günümüz dünyasının vazgeçilmezi olan internetin bulunmasıyla gelişim zirve yapmıştır diyebiliriz. Tüm bunlar toplumu öyle bir yere taşımıştır ki kuşaklar arasında bile uçurumlar meydana gelmiştir. Bu yeni toplum düzeninin adı ise Ağ Toplumu olmuştur.
Kuram, 20. yüzyıl sonlarında ortaya çıkmıştır ve Manuel Castells tarafından ortaya atılmıştır. Hem Jan Van Dijk hem de Castells ilerlettikleri çalışmaları ile kuramı geliştirmişlerdir. Kuramın öngördüğü toplum yapısının, günümüz teknolojisi ile daha da ilerisine geçildiği söylenebilir. Temelde kuram, bireylerin sosyal ilişki ve iletişim yoluyla bağ oluşturması sonucunda oluşan toplumsal ağ yapılarından söz eder. Bu toplumsal ağ yapılarının bir araya gelmesiyle ise Ağ Toplumu oluşmaktadır. Düzenin itiş gücü, mesafeleri ortadan kaldıran iletişim teknolojileridir. Çünkü bu teknolojilerle birlikte ağlar, sınırsız bir biçimde genişleyebilmekte ve dünyanın her yanından bireyler birbirine kolayca ulaşabilmektedir.
Kitle iletişim araçlarının akıl almaz gelişimi ve kolay ulaşılabilirliği ile bir tür doğrudan etkileşim yolu açılmıştır. Bu yolla bireyler, nerede oldukları fark etmeksizin ağ kurmaya veya bir ağa katılmaya, dolayısıyla yayılım etkisine olanak bulmuşlardır. Küreselleşme olgusunun topluma yayılmasında büyük rol oynayan bu süreç, Castells tarafından Haberleşme (Enformasyon) Çağı olarak adlandırılmıştır. Bu çağ, herhangi bir kimsenin, herhangi bir yerde ve zamanda istediği yere veya kişiye bağlanarak iki yönlü iletişime girebildiği çağdır. Çağın getirisi olan bilgisayar teknolojisi yoluyla oldukça geniş bir sanal topluluklar yelpazesi meydana gelmiştir.
Jan Van Dijk ağları, yapısal özelliklerine göre sınıflandırdığı yasalarında açıklamaktadır. Geniş ölçekli ağlarda, tüm unsurlar birbirine komşu değildir ancak birbirlerine ulaşabilir ve küçük dünyalar oluşturabilirler. Bu durum “küçük dünyalar yasası” olarak işlenmektedir. Bu, herhangi iki yönlü bir etkileşimin ağ oluşumuna ön ayak olabileceği anlamına gelir. Burada bir diğer yasa karşımıza çıkar, “ağın genişleme yasası” yani ağın sürekli genişleme eğiliminde olma durumu. Ağ genişledikçe de etrafındaki unsurlara ağa katılma baskısı yöneltmeye başlar ki buna da “ağın dışsallığı yasası” denmektedir. Her yeni düğümde yani bağlantı yoluyla eklenen unsurda, bağlı olunan birime etkinlik kazandırılmaktadır. Bu durum “ağ eklemleme yasası” olarak açıklanır. Buradan hareketle daha fazla bağlantıya sahip olan unsurların yeni bağlantılar kurması “ağlarda güç yasası” bağlamında daha kolay olacaktır. Ancak devamlı yeni bağlantının gelmesi “dikkat kısıtlılığı yasası” adı verilen durumu ortaya çıkaracaktır. Daha fazla birim, daha fazla içerik ve bağlantı demektir, dolayısıyla bunlara verilen dikkat değerleri sınırlı olacaktır. Son olarak, “eğilimleri güçlendirme yasası” ile bireyler sosyal eğilimlerini geliştirme eğilimindedir. Çünkü ağlar, ilişkiler üzerine kurulu yapılardır. Dijk’in bu öngörülü yasaları günümüzde, özellikle de sosyal medya ağları açısından ufuk açıcı niteliğe sahiptir.
Tüm bu süreçlerin bireylerdeki kimlik arayışını etkilediği veya bunun sonucu olduğu da ayrı bir tartışma konusudur. Çünkü yeni teknoloji ve medya ile bireyler, Castells’in de dikkat çektiği benlik kavramında karmaşa yaşamaktadır. Örneğin, sosyal medya ortamlarında bireylerin kendilerine gerçek olmayan bir kimlik inşa etmeleri bilinen bir durumdur. Ailesinden veya parçası olduğu toplumdan uzaklaşma da sık sık görülmektedir. Bunun sebebi kişisel kimlik kavramının ağ toplumunda daha açık bir yapıya sahip olmasıdır. Bireyler artık kimliklerini geçmişlerinden veya ailelerinden değil, diğer bireylerle girilen etkileşimlerden alabiliyorlar. Aileden gelen görüşler, duygular veya politik eğilimler artık taşınmıyor, devam ettirilmiyor. Onun yerine yeni değerler, oluşturulan “çevre” (network) yani ağ yapısına bağlı olarak değişiyor. Şu bir gerçek ki bireyler her geçen gün sanal ağlara daha da bağımlı oluyorlar. Burada yaşanılan bir sorun ve uzaklaşma ise bireye kimlik kaybı yaşatabiliyor.
Elbette bu düzen yalnızca bireysel ilişkiler düzeyinde kalmadı. Toplumun her düzeyi bu ağ toplumunun bir parçası konumuna gelmiş bulunuyor. Buna devletler, şirketler, uluslararası oluşumlar ve daha fazlası sayılabilir. Özellikle politik çevreler, medyanın kitleler üzerindeki etkisinin farkında olduğundan bu yeni düzende iletişim kanallarına büyük önem veriyor. Kimi etkin bir profil çizerken kimisi de denetim altında tutuyor. Çünkü özellikle sosyal medyanın bireyleri kolayca birbirine bağlama gücü onları tedirgin ediyor. Yakın geçmişte bunun birçok örneği bulunmaktadır.
Örgütlerin, ayaklanmaların veya devrim benzeri hareketlerin medya aracılığıyla milyonlara ulaşması, bireyleri harekete geçirmeleri bu gücün boyutlarını gözler önüne sermektedir. Ağ içinde birbirinden etkilenen unsurlar oldukça hızlı tepki verebiliyorlar. Bu durum ağ toplumunun sahip olduğu çelişkiyi göstermektedir. Bir yandan küresel birleşmeyi sağlıyor, ağ kimliğini öne çıkararak geçmişten gelen kimlikleri yok sayıyor ve dünya vatandaşlığı gibi kavramlar türetiyor. Diğer yandan da bölünmeleri hızlandırabiliyor, ağlar arasında çatışmaya yol açabiliyor ve siber dünya gibi riskli bir ortam sunuyor. Bireylerin sanal ortam güveni ile tetikledikleri korku, öfke gibi duygular ağ akışı uzamında büyüyebiliyor ve gerçek yaşama kayabiliyor. Çünkü ağ toplumunda fiziksel ve sanal alanlar arasındaki sınır çizgileri günden güne bulanıklaşıyor.
Sonuç olarak, ağ toplumu kuramı, iletişim teknolojilerinin gelişimi ve yaygın kullanım alanıyla toplumsal düzen üzerinde sebep olduğu dönüşümü ele almıştır. Toplumun her düzeyinde bireylerin, toplulukların, kurumların birbirine bağlanması sonucu oluşan ağlar örgüsünü tanımlamak için kullanılmaktadır. Günümüz toplumunu şekillendiren ve bilişim ile sosyolojinin bir araya geldiği yapı, bu kuram ile açıklanmıştır. Toplumsal yapının ve benlik kavramının açık bir sistem konumuna geldiği ortaya koyulmuştur. Ancak insanlığın, bu yeni düzene ne derecede hazır ve donanımlı bir şekilde girdiği tartışma konusudur.
Castells, Manuel, Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür Cilt 1 Ağ Toplumunun Yükselişi, Çev. Ebru Kılıç, Bilgi Üniversitesi Yayınları: İstanbul, 2008.
Dijk, V. Jan, Ağ Toplumu, Çev. Özlem Sakin, Kafka, Epsilon Yayıncılık: İstanbul, 2016.
Güven, Erdem, “Manuel Castells’in Ağ Toplumu Kavramı ve Ötekiler: Yeni Toplumsal Hareketler ve Marjinal Yapılanmalar”, Global Media Journal TR Edition, 12 (23), 1-27, 2021.
Özdemir, Mehmet, “Ağ Toplumu ve Siyasal Hareketlilik: Ağ Toplumunda Siyasal İktidarın Konumu”, Medeniyet Araştırmaları Dergisi, 2 (4), 127-138, 2015.
Toplum düzeyinde “şey”lere yani yaşam döngüsünde karşımıza çıkan nesnelere anlam...
Bireylerin bir araya gelerek oluşturduğu aktif yapı toplum olarak tanımlanır. Bu sosyal yapı birtakım dinamikler ile bir...
Maruni cemaatinin kurucusu Aziz Marun’dur. 4. yüzyılın ortalarında Suriye'de doğan Marun, davet çalışmalarıyla...
D'Hondt sistemi, seçimlerde kullanılan seçim yöntemlerinden biridir. Bu sistem, birçok ülkede,...
Etrüskler, M.Ö. 9. yüzyılda Tiren Denizi'nin kuzeyindeki Etruria bölgesinde, bugünkü...
Kültür endüstrisi, sanat, edebiyat, film, müzik, yayıncılık, tiyatro gibi alanlarda üretilen ve...
Frankfurt Okulu'nun kökenleri, 1923 yılında Frankfurt Üniversitesi'nde Max Horkheimer önderliğinde...
Herkesin tuttuğu bir takım, desteklediği bir ideolojik grup veya benzeri bir oluşum vardır. Peki kendinizi bu oluşumlarla...
Birey davranışları uzunca zamandır çözmeye ya da anlamlandırmaya çalıştığımız bir olgudur. Toplumu doğru...
Kişinin çevresine statüsünü göstermek veya satın aldıklarıyla itibar kazanmak amacıyla yaptığı...