Vaat Edilmiş Topraklar (Arz-ı Mev’ud), Tanrı'nın Hz. İbrahim'e ve onun soyundan gelenlere verdiğine inanılan topraklardır. Arz-ı Mev’ud inancı aynı zamanda Yahudi halkı için bir vatan ve modern dönemde kuruluş ve kurtuluş kavramlarını çağrıştırmasıyla Siyonizm’in temelinde yatan inançtır.
Tevrat’ın ilk kitabı Tekvin’de bu toprakların bağışlanması birkaç bölümde geçmektedir. “Seninle yaptığım antlaşma şudur” dedi, “Birçok ulusun babası olacaksın. Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün Kenan ülkesini sonsuza dek mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim. Onların Tanrısı olacağım (Yaratılış, 17:7-8).” “O gün Rab Avram'la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: “Mısır Irmağı'ndan büyük Fırat Irmağı'na kadar uzanan bu toprakları –Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını– senin soyuna vereceğim (Yaratılış, 15:18-21).”
Vaadin aslına bakıldığında bunun bir vaatten ziyade bir anlaşma olduğu görülmektedir. Nitekim vaat edilmiş topraklarla ilgili Tevrat’ta geçen ve yukarıda sadece ikisi verilen pasajların çoğunda bir anlaşmadan söz edilmektedir. Kaldı ki bu sadece Yahudilerin Rabbinin kendilerine verdiği bir vaat değildir. Bugün Ortadoğu olarak bilinen bölgede ortaya çıkan kutsal metinler, o bölgede yaşayan bütün halkların kendi tanrılarından benzer vaatler aldığını göstermektedir. Hititlerde, Mezopotamya uygarlıklarında ve eski Mısır metinlerinde vaat edilmiş topraklar anlatısı bulunmaktadır. Bunun bir örneği çok uzakta bulunmamaktadır. Bir kısmı bugün Sultanahmet’teki meydanda bulunan dikilitaş, III. Tutmozis tarafından M.Ö. 1480 ile 1475 yılları arasında Mısır'daki Karnak’ta dikilmiştir. Dikilme amacı kralın Gazze, Mekkido, Kade ve Fırat üzerindeki Karkamış'a kadar gittiği yol üzerinde kazanmış olduğu zaferleri yad etmektir. Yani fethedilen yerleri anmak için dikilmiştir. Bu dikilitaşın üzerinde şöyle bir ibare bulunmaktadır: “Buyruğumla, arzı enine boyuna sana tahsis ediyorum. Ben geldim ve Batı'nın toprağını sana çiğneme hakkı veriyorum.” Yine Babil’in Yaradılış tabletlerinde Marduk’un, bölgeyi Ahd'e imza atarak Babil'i ve Babil Tapınağını inşa etme işini alanlara verdiği görülmektedir. Hititlerin Tanrıçası Arinna için okunan dualarda “Ülkenin sınırlarını yalnızca Sen belirlersin Sen!” denmektedir. Görüldüğü üzere bu vaat bir ahitle birlikte gelmektedir ki sadece İbrani halkıyla sınırlı değildir.
Arz-ı Mevud'un İsrailoğullarına hangi şartlarda verildiği pek çok açıdan önemli bir konudur. Çünkü Tevrat’a başvurduğumuzda bu toprakların İsrailoğullarına kayıtsız şartsız verilmediği görülmektedir. İbrahim'e vahyedildiği gibi, Allah'ın yolundan sapmamak, adil ve erdemli olmak koşuluyla İsrailoğulları orada yaşamaya hak kazanabilirler. Nitekim Sina Antlaşması ile Yahudilerin Kenan topraklarını ele geçirmek ve orada yaşamaya hak kazanmak için yapmaları gereken dini hükümler beyan edilmiş ve bu koşullar Musa nesli tarafından da kabul görmüştür: "Halk tek bir ağızdan cevap verdi ve şöyle dedi: 'Tanrı'nın söylediği her şeyi yapacağız!' dediler…(Çıkış, 19:8)” Yahudilikte kolektif birliğin durumu ve önemi dikkate alındığında, eski çağlarda atalarının ettiği yeminden bugün de dâhil olmak üzere tüm Yahudiler sorumludur. Tek şart Yahudilerin seçilmiş halk olarak kutsallıklarını korumaları ve bu ilahi hükümleri kusursuz bir şekilde yerine getirmeleridir. Dolayısıyla İsrailoğulları vaat edilen toprakları hak etmelidir. Ancak bunu yaparlarsa toprakların tek sahibi olacaklardır ve üstelik bu durum sadece o topraklara sahip olmak için değil, orada yaşamaya devam etmek için de geçerlidir. Aynı şekilde Yahudilerin şeriatı terk ettiklerinde o topraklardan kovuldukları da kutsal metinlerdeki rivayetlerden anlaşılmaktadır.
Vaadin kökenine getirilen İslami yorum da bu anlayışı desteklemektedir. İslam ilahiyatına göre İsrailoğulları’nın İslam'a uydukları zaman en hayırlı ümmet oldukları, Müslüman topluluk olarak Kutsal Toprakları özgürleştirmeleri için kendilerine bu topraklara girmeleri emredildiği lakin bu toprakların bir ırka ayrılmış topraklardan ziyade her zaman Allah'ın her şeyini O'na teslim eden kullarına tahsis edilen topraklar olduğu görülmektedir.
Yapılan vaadin köklerinde, bu vaadin göçebe hayatı yaşayan ve meskûn bölgelerden birine yerleşme hasreti çeken konargöçer gruplara yönelik bir vaat olduğu görülmektedir. Bu şekliyle söz konusu vaat, çok sayıda değişik kabile gruplarının dinî ve efsaneye dayalı mirasını oluşturabilmiştir. Ayrıca bu vaat, bir bölgenin veya bütün bir ülkenin siyasî veya askerî fethini değil, sadece sınırlı bir araziye yerleşme gayesini güdüyordu. Daha sonraları, yerleşmiş göçebe klânlar diğer kabilelerle "İsrail halkı"nı oluşturmak üzere bir araya geldikleri zaman, eski vaatler yeni bir boyut kazanmıştır. Toprağa yerleşme ulaşılmış olan bir hedefti ve vaat, bundan böyle siyasî, askerî ve "millî" bir anlayışa bürünüyordu. Bu şekilde yeniden yorumlanan vaat, Filistin'in kesin fethinin ön belirtisi ve Hz. Davud'un imparatorluğunun müjdelenmesi ve meşrulaştırılması olarak anlaşılmıştır.
Vaat edilen topraklar efsanesi özellikle ana amacı, belirlenmiş bir toprakta Yahudilerin fiziki birlikteliğini sağlamak ve bağımsız, ulusal bir Yahudi devleti kurmak olan Siyonizm ile birlikte abartılarak yeniden gündeme getirilmiştir. Arjantin, Kıbrıs, Uganda, Azerbaycan ve Filistin gibi birçok ülke önerilmesine rağmen Filistin tek seçenek olarak ön plana çıkmıştır. İdeoloji, kendini 19. yüzyılda Yahudi halkı ile toprakları arasındaki sürgün boyunca kopmayan bağa yaslamıştır. Yükselişini 19. yüzyılın liberal ve milliyetçi akımlarını felsefesinde sağlanan uygun koşullarla harmanlayarak gerçekleştirmiştir.
Bu nihai karar doğrultusunda Arz-ı Mevud, Siyonistler tarafından daha önce yapılmadığı şekilde siyasallaştırılmış, millileştirilmiş ve Yahudi varlığının temeline oturtulmuştur. Öyle ki Siyonist ve milliyetçi Yahudi tarihçiler, günümüz İbrani halkı ile vaat edilmiş topraklar arasında süregelen bir tarih yazmışlardır. Tanah anlatılarını esas alan tarihçiler, İsrailoğullarının Filistin'de yaşadıkları tarihlere ve tarihi olaylara dikkat çekerek Yahudi varlığını vaat edilmiş topraklara bağımlı hale getirmişlerdir. Böylece Siyonistler, vaat edilen topraklara olan inançla birlikte ulus-devlet fikrini içselleştirmişlerdir.
Siyonist devrimi meşrulaştırmak ve gerekliliğini kanıtlamak için tarihe başvurulmuştur çünkü vaat edilen toprakların ana hatlarını çizmek ancak böyle mümkün olmuştur. Bunun izlerini Dünya Siyonist Örgütü'nün beyanlarında bulmak mümkündür: "Bu topraklar Yahudilerin tarihi evidir..." İster dindar ister laik olsun, tüm Siyonistler konuşmalarında Filistin'in atalarının yaşadığı kutsal toprak olduğunu, bu toprakların kendilerine sonsuza dek Allah tarafından verildiğini ve bu toprakların kendilerine verilmesi gerektiğini beyan ederler: "Bu topraklar bize vaat edildi. Bunda hakkımız var.” Ayrıca Siyonistlere göre ilk Siyonist, İsrail'e ilk göç eden kişi olduğu için İbrahim'di. Siyonistler, Yahudilere ataları İbrahim gibi Filistin'e göç etmeleri ve bulundukları yerleri terk etmeleri gerektiğini söylediler.
Başta kurucusu Herzl olmak üzere pek çok Siyonist'in Musa'yı taklit ettiği görülmektedir: “Halkımızın geleneksel iç acısını dindirmek için bir jest yapıyorum. Onları arabalarla Arz-ı Mev'ud’a götüreceğim. Bunu bir fantezi olarak görmeyin…” Yahudi köktendinci grupların temellerini atan Haham Abraham I. H. Kook, Yahudilerin Avrupa'yı derhal terk etmeleri gerektiğini, aksi takdirde yok olacaklarını ileri sürmüştür. Vaat edilmiş topraklar olgusunu milliyetçi bir temele oturtan Kook, Tanrı'nın kendilerine sonsuza kadar verdiği bu kutsal topraklara dönememelerinin "toprakların adını kirletmek" olduğuna inanıyordu. Ona göre Yahudiler, toplu olarak Filistin'e dönmeleri halinde ulusal dirilişlerini gerçekleştirebileceklerdir. Dolayısıyla tüm bu açıklamalar ve çabalar, Siyonistlerin sürgünü bitirmek ve Yahudileri Filistin'e göç ettirmek için çalıştıklarını göstermektedir.
Tekvin’de geçen Hz. İbrahim ve soyuna verilmiş topraklar anlatısı Siyonizm’in doğuşundan önce Tanrı’nın Yahudi ırkına kesin bir vaadi olarak anlaşılmamış ve belli şartlar gerçekleştirildiğinde yerine getirileceğine inanılmıştır. İsrail’in kökenlerine dair kutsal kitabın içine sonradan eklenmiş birçok metin sözlü gelenek içinde abartılmış hikâyeleri, efsaneleri, şiirleri ve masalları içermesine rağmen herhangi bir şart olmaksızın Tanrı’nın kendilerine hediye ettiği vatan anlayışı Yahudi inancına ancak Siyonist fikirlerle girmiştir. Tevrat’ı tefsir eden din adamlarının çoğu, İsrail bölgeyi işgal ettikten sonra bu işgali meşrulaştırmak için Yahudilerin ilk peygamberi Hz. İbrahim’e yapılan bu vaadi ele alıp kullanmaktadırlar.
Siyonizm, ürettiği modern mitlerden yola çıkarak Yahudiliğin ve Yahudilerin devamlılığı ilkesini toprak olgusuna bağlamış, tüm Yahudileri Filistin'e göç etmeye teşvik etmiş ve Tevrat'ın emirlerini ikinci plana atmıştır. Vaat edilen topraklara dönüş konusunda dini yasakları görmezden gelen dindar Siyonistler, Mesih döneminde olduklarını ve yasakların ihlal edilmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Yüzyıllar sonra ortaya çıkan efsanelerle onbinlerce Yahudi, tüm dini hükümlere aykırı olarak Filistin'e göç ettirilmiştir. Yerleşimci sömürgecilik olarak tanımlanan Siyonizm, Filistin'de Filistinlilere yer olmadığını ileri sürerek toprak işgali, terör saldırıları, zorunlu sürgün ve yoksullaştırma yoluyla yerli halkları ortadan kaldırmak istemektedir. Uluslararası toplumun da kabul ettiği tarihsel gerçek, Filistin'in yavaş yavaş Filistinlilerden çalındığı ve çalınan toprakların Yahudileştirildiğidir. Sonuç olarak Siyonizm, yarattığı modern mitler ve yeniden uydurduğu vaat edilen toprak ideolojisi ile en büyük amacına İsrail devletini kurarak ulaşmıştır. Bugün önlerinde Filistin engeli bulunmaktadır ki Gazze’yi Müslüman dünyası için önemli kılan en temel mesele onun bu engeli teşkil etmesidir.
Garaudy, Roger, “İsrail, Mitler ve Terör”, Timaş Yayınları, 2019.
Göze, Ergun, “Siyonizmin ve İsrail’in Kurucusu Theodor Herlzl, Hatıralar”, Boğaziçi Yayınları, 2017.
Karahan, Semiha, “Siyonist Öğretide Vaat Edilmiş Topraklar”, Ortadoğu Etütleri, 13 (2), 202, 177-213.
Masalha, Nur, “The Bible and Zionism: Invented Tradition, Archaeology and Post-Colonialism in IsraelPalestine”, London: Zed Books, 2007
Novak, David, “Zionism and Judaism: A New Theory”, New York: Cambridge University Press, 2015.
Tevrat, Erişim Tarihi: 24.10.2023, https://www.kutsalkitap.org/online-tevrat-oku
Çoğu zaman kendisine atfedilen kutsallıkla birlikte anılan öğretmenlik mesleğinin de bir tarihsel süreci...
Sicarii olarak tanımlanan grup adını suikast faaliyetlerinde kullanılan hançerden almaktadır. Kısa ve kıvrımlı olan...
Amerikan İç Savaşı, ekonomileri tarıma dayalı olan ve köleleri iş gücü olarak kullanan Güney...
Suriye ve Mısır önderliğinde Arap Devletleri 1973 yılının 6 Ekim’ine denk gelen Ramazan ayının onuncu gününde,...
Hitler'e karşı savaş başladığında neredeyse tüm Yahudi örgütleri müttefiklerle güçlerini...
Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren İsrail'in kuruluş süreci de katliamlarla doludur. İsrail'in...
30 yıl savaşları 1618-1648 yılları arasında Almanya merkezli gerçekleşen ama bütün Avrupa’yı içine...
1578 yılında Portekiz Kralı, Muhammed El Mütevekkil’e destek vermek amacıyla ordusuyla Fas’a çıkarma...
Günümüzde neredeyse her alanda kullandığımız bir ürün olan şeker, Hindistan'dan başlayarak...
Müslümanlar, 8. yüzyılla birlikte İspanya topraklarında varlık göstermeye başladı. Önce fetihler...