Altay ve Ön Türk topluluklarında anlatılagelmiş, kökü binlerce yıl öncesine dayanan sayısız söylence vardır. Tüm uluslarda olduğu gibi bu söylenceler de Türk Mitolojisi’ni oluşturur. Gerek çeşitliliğiyle gerek kültür etkileşimleri ile zenginleşmiş yapısıyla öne çıkan bu mitoloji, masalcı ve öykücü gelenekle kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Çoğunlukla sözlü anlatılara dayanmasının yanı sıra Türk soylu toplulukların göçebe yaşam tarzı nedeniyle de günümüze ulaşmış kısmı oldukça dağınıktır. Yazılı kaynak itibariyle daha çok seyahatnamelerden ve derlemelerden yararlanıldığı söylenebilir. Bu alandaki tarama çalışmaları gün geçtikçe genişleyerek devam etmektedir.
Türk mitolojisi birçok yaratığa, tanrısal varlığa ve iyicil-kötücül ruhlara yer vermektedir. Ejderhalar, tulparlar, yarı hayvanlar, cadılar, albastılar, çorlar ve daha niceleri anlatılmaktadır. Bunların arasında tüm Türk coğrafyalarında rastlanan, hem iyi hem kötü büyük bir çeşitliliğe sahip olan dev anlatıları bulunmaktadır. Bu anlatılar kimi zaman öğüt verir, bahadırların kahramanlıklarını anlatır, kimi zaman da doğa olaylarını açıklarlar.
Devler, her toplumda karşımıza çıkan olağanüstü varlıklardır. Dev kelimesinin kökeni Fars dil gruplarından gelmektedir. Oradan Türkçeye ve başka dillere geçmiştir. Türk dil gruplarında dev kelimesinden önce “yelbegen, yelmegen, emegen” kelimeleri kullanılıyordu. Bunlar birleşik kelimeler olup iki parçadan oluşmaktadır; “yel, yil, jal” şeklinde karşımıza çıkan kısım “kötü ruh” anlamında, “begen, megen, mogus” kısımları ise bildiğimiz iri, kocaman ve olağanüstü anlamlarına gelen kelimelerdir. Türk ya da Altay kökenli diyebileceğimiz topluluklar geniş coğrafyalara yayıldıklarından lehçelerde değişimler yaşanmıştır. Bu durum kelimenin değişik biçimleriyle karşılaşılmasına sebep olmaktadır. Örneğin Kırgız topluluklarında “Jalmogus”, Sibirya Tatarlarında “Yılmagus”, Nogaylarda “Yelmavız” biçimleri görülmektedir, örnekler arttırılabilir.
Şüphesiz en çok bilinen yelbegen, Korkut Ata anlatılarında karşımıza çıkan Tepegöz’dür. Tepegöz veya Tepedengöz üzerine farklı anlatılar olmasına karşın ortak kısımlara baktığımızda acıklı bir öyküsü olduğunu ancak kötücül bir ruh olduğunu görürüz. Tepegöz’ün kimi zaman uygunsuz bir durumdan kimi zaman hoş karşılanmayan bir evlilikten dünyaya geldiği anlatılır. Çoğunlukla bu ilişki bir çoban ile su perisi arasında yaşanmaktadır. Sıradan biri yani mitolojik anlatıma göre kara kemikten olan çoban ile tanrısal varlık olan perinin birleşiminden çirkin bir yaratık olan Tepegöz doğmuştur. Su perisinin aslında bir cazı karısı olduğu ve çobana peri şeklinde görünmüş kötü bir ruh olduğu da söylenir. Çünkü periler gibi tanrısal varlıklar yalnızca kutlu kişilere, çoğunlukla hanlara veya han oğullarına görünürler.
Bazı söylencelerde ise aile kurumunun önemini belirtmek üzere evlilik dışı uygunsuz bir ilişki olarak anlatıldığı görülür. Çoğunlukla dünyaya geldiği pınarda yaşadığı söylenir ancak bazı anlatılarda Kaf Dağı denen mitolojik bir yerin adı da geçer. Tek gözlü olduğu kabul edilen bu yaratık bazı daha gerçekçi anlatılarda bir gözü kör veya “ala bula” olduğu söylenir. Tepegöz önceleri iyi görünür ancak kıskançlık duygusunun onu ele geçirmesi ile kötücül ruhu ortaya çıkar. Burada kimi zaman köylülere, kimi zaman çocuklara kötülük ettiği anlatılır. Korkut Ata anlatılarında Basat, bazı bölgelerde ise Pusat adlı bir bahadırla olan mücadeleleri öne çıkar. Çoğu anlatının sonu benzer şekilde Tepegöz’ün tek gözüne bir kama veya bir tür bıçağın saplanmasıyla biter.
Mitolojik anlatılarda belirli birtakım motifler vardır. Bunlar bir kişilik özelliği, fiziksel özellik veya somut bir varlık olarak karşımıza çıkabilir. Örneğin kavak ağacı boyu nedeniyle devlerle çokça ilişkilendirilmiştir. Normal şartlarda kavak ağaçları dik ve uzun yapıdadır. Bu yüzden eğri yapıda bir kavak ağacı görüldüğünde orada bir yelbegen bulunduğuna ve o ağacın tepesine oturduğuna inanılır. Tepegözün yaşadığı pınarın başında da eğri bir kavak ağacının olduğundan bahsedilir. Ağaç motifi Türk mitolojisinde büyük öneme sahiptir ve yaşam kaynağı olarak görülmektedir. Bazı yelbegenlerin kötü ruhlu görülmesinin sebeplerinden biri de budur. Çünkü yelbegenlerin ya da diğer hayvansı devlerin ormanda dolaştıkları yerlerde ağaçları yıktıklarına hatta köklerinden söktüklerine inanılır. Kimi coğrafyalarda ağaç yıkılan yerin uğursuz görülmesi de bundandır.
Bunun dışında birçok yelbegen anlatısı vardır ve bunlar geniş coğrafyalara yayılmış durumdadır. Ker Yutpa, Çulan Mongus, Cer Tekpenek ve Buzdağı Yelbegenleri bunlardan sadece birkaçıdır. Üç, yedi, on iki ve kırk başlı veya boynuzlu yelbegenler vardır. Kırk arşın boyundadırlar, bazılarının alt dudağı yere üst dudağı göğe değer. Kimi bir alp gibidir kimi çocuk yer kimisi de zenginlik içindedir. En güzel gül bahçeleri devlere aittir ki bu bahçelerde bahadırlara sağlık veren sihirli otlar bulunur.
Türk soylu kam ve şamanlar da bu iyi ve kötü huylu yaratıkları kendilerinin koruyucu ruhları olarak anlatmaktadır. Bir efsanedeki Dev Yılan Han veya Yılan Baba bunlardan biridir. Görünümü korkunç olan bu dev günün birinde avlanmaya çıkmış gökçe bir kızla karşılaşır. Kız, heybetiyle göğü kaplayan bu devi savaşarak alaşağı eder. Bir başka efsanede Demir Yelbegen karşımıza çıkar. Karagay (Karaçam) boylu, kendi gibi koca kara bir ata binen bu çokmarlı (savaş topuzu) yelbegenin yiğit batırlara (savaşçı kahramanlara) karşı savaştığından söz edilir. Cangal Dev adlı bir yaratık vardır ki görenleri hayrete düşürür. Bu yaratık yarı hayvan yarı kişioğludur, dokuz başlı ve aslan pençelidir, iri adam gövdelidir ve ayakları öküz misalidir. Köylülere musallat olan bu yaratık koca değirmen taşlarını kaldırıp atmasıyla bilinir.
Ancak devler, her zaman savaşılan yaratıklar değildir. Bazı tüylü yelbegenler iyi ruhludur, zaman zaman tüylerinden koparıp bahadırlara verirler. Bu tüylerin sihirli güçleri olduğuna ve bahadırlara yardım ettiğine inanılır. Ek olarak doğa olaylarını gerçekleştiren tanrısal devlerden söz edilir. Örneğin güneş tutulması olayını devlerle bağdaştıran inanışlar vardır. Güneş tutulması olduğunda göğe bir ok atılır da saplandığı yere gidip bakılırsa göğe uzanan bir devle karşılaşılacağına inanılır. Körlük motifiyle öne çıkan Kör Gözlü Dev Karıları vardır ve bunlar Türk Mitolojisinin yaşam kaynağı olan Ulu Ana’yı (Tabiat Ana/Umay Ana) sembolize etmektedirler. Koca kulakları ve anormal görünümlü göğüsleriyle öne çıkarlar, bunun sebebi de süt veren bu organların yaşamla bağdaştırılmasıdır. Bir anlatıda Dev Anasının, omzundan sarkan göğsünden süt emen bir bahadırı oğlu olarak aldığı ve yemekten vazgeçtiğinden bahsedilir. Ayrıca kör olmaları da önemli bir detaydır çünkü tanrısal varlıklar olan bu devler öte dünyayla ilişkilendirilmektedir. Bu varlıklar, sıradan bireylerin yani kara kemiklilerin yaşadığı dünya olan orta dünyaya kördürler. Kara kemikliler de öte dünyaya karşı körlerdir. Bu, onları öte dünyanın yaratıklarına karşı koruyan bir güçtür.
Beydili, Celal. Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük. Yurt Kitap-Yayın: Ankara, 2004.
Boratav, Pertev Naili. Az Gittik Uz Gittik. Bilgi Yayınları: Ankara, 1969.
Harva, Uno. Altay Panteonu Mitler, Ritüeller, İnançlar ve Tanrılar. Çev. Ömer Süveren. Doğu Kütüphanesi: İstanbul, 2015.
Ögel, Bahaeddin. Türk Mitolojisi II. Cilt. Türk Tarih Kurumu Yayınları: Ankara, 1995.
Yıldız, Naciye. Türk Destanlarında Kötü Huylu Devler, Milli Folklor, 22(87), 2010, 41-51.
Hemen hemen her erkeğin dolabında bulunan özel günlerde ya da işe giderken tercih ettiği kravatın tarihi M.Ö....
Yunan mitolojisinde “Adonis Miti” olarak bilinen, doğadaki ölüm ve yenilenmeyi sembolize ettiği kabul...
Birbirine dolanan siyah ve beyaz iki yarım dairenin, her iki tarafında zıt renklerden bir nokta bulunan Yin-Yang sembolü...
Maviyi yaygın bir renk olarak düşünmek doğaldır. Mavi, gökyüzü ve okyanus ile ilişkilendirilir....
Barok kelimesi Portekizce “tam yuvarlak olmayan şekilsiz inci” anlamına gelen “barroco” kelimesinden...
Vatikan, 44 hektarlık bir yüz ölçümüne sahip olması nedeniyle dünyanın en küçük...
Samarra Ulu Camii, Irak'ın Samarra şehrinde bulunmaktadır ve Sâmerrâ 'da bulunan en önemli tarihi...
Hurma palmiyesi olarak bilinen büyük bir ağaçta yetişen hurma dünyanın en tatlı meyvelerinden biridir....
“Ankh” sembolü, “yaşamın haçı, hayatın sembolü” olarak bilinmekte ve düz bir...
Bishwa Bengalce "dünya", ijtema ise Arapça 'içtima' yani "toplantı" anlamına gelir. "Dünya...