Beşir Fuad adını erken dönem Türk aydın kuşağından ve çağdaşlarından ayıran önemli bir özellik bulunmaktadır. Yoğunlaştığı konuların yeniliğinin yanı sıra disiplinler arası çalışırken bu kuramsal temeli tüm ilgi alanlarına yayarak kendine özgü tutarlı bir yöntem geliştirmiştir. Oldukça geniş bir çalışma alanına sahip olan Fuad, kısa ama etkin bir yazın hayatına imza atmıştır. Temel aldığı alanda öncü olmuş, sıra dışı yaşam öyküsüyle de adından sıkça söz ettirmiştir. Bu öykü birçok yönden yaşadığı dönem tarafından şekillenmiş, kendi seçimleri ile de sonlanmıştır. Dolayısıyla onu anlamak için önce yaşadığı dönemi anlamak gerekmektedir.
Pozitif bilimlerin önemli ölçüde gelişim gösterdiği yıllarda Osmanlı İmparatorluğu bu gelişmelerin gerisinde kalmıştır. Sonrasında özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda batı dünyasını yakalamaya yönelik politikalar uygulanmaya başlamıştır. Önceleri askeri alanda başlayan yenilikler gelişerek devam etmiş ve Tanzimat Fermanı dönemiyle bu yeniliklerin kapsamı daha da genişlemiştir. Jön (Genç) Türkler ve Yeni Osmanlılar gibi hareketler bu dönemin sonucudur ve amaçları; devleti çağdaşlaştırmak, yenilikleri yakalamak olmuştur. Bunun için önce bilimsel alandaki ilerlemeyi yakalamak gerektiği anlaşılmış, yeni eğitim kurumları ve bilimsel çalışmalar ortaya konmuştur. Beşir Fuad Bey, bu sürecin öncülerinden biri olarak Türk düşünce yapısını ve aydın kuşağını maddecilik (materyalizm), gerçekçilik ve pozitivizm gibi kavramlarla tanıştırmıştır.
Ailesi hakkında fazla bilgi bulunmasa da varlıklı bir aile olduğu, babasının ise bir zamanlar Adana mutasarrıfı Hurşit Paşa olduğu bilinmektedir. 19. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya gelen Fuad Bey, öğrenim hayatına mahalle mekteplerinde değil, batılı tarzda eğitim veren Fatih Rüştiyesi’nde başlamıştır. Babasının görevi gereği Halep’e gitmişler ve orada Halep Cizvit Mektebi’ne devam etmek durumunda kalmıştır. Cizvit Mektepleri misyoner etkinlikleri ile bilinmektedir. Onu yakından tanıyan Ahmet Mithat Efendi’ye göre burada öğrenim gördüğü süreçte psikolojik olarak kötü etkilenmiştir. Bu görüşün altında yatan asıl sebep, Fuad Bey'in kendi ölümünü belirlediği acı sonu ile ilgilidir.
Yaşamı boyunca okumaya ve araştırmaya karşı büyük bir tutku beslemiştir. Bildiği yabancı diller sayesinde batı dünyasında gerçekleşen bilimsel gelişmeleri takip etme olanağı bulmuştur. Bu tutkusundan hayatı boyunca vazgeçmemiştir. Bununla birlikte geleceğini farklı bir alanda, askeriyede aramıştır. Askeri İdadi ve Mektebi Harbiye’nin ardından önemli görevler üstlenmiş, rütbesini yükseltmiştir. Türk-Sırp Savaşları başta olmak üzere birçok muharebede gönüllü olarak görev almıştır. Bu alandaki başarılarının ardından Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) rütbesine yükselerek teftiş komisyonu üyesi olmuştur. Askerlik mesleğinde kariyer basamaklarını hızla tırmanırken 1883 yılında ani ve radikal bir kararla istifa ederek kendini yazı işlerine adamıştır.
Pozitif bilimlere özellikle ilgi duyan Fuad Bey, biyografi, felsefe, eleştiri gibi tarzlarda eserler ortaya koymuş ve tartışmalar başlatmıştır. Ölüm yılı olan 1887’ye kadarki 4 yıllık yoğun yazın döneminde 16 kitap ve 200’e yakın makale kaleme almış, birçok çeviriye de imza atmıştır. Saadet, Tercüman-ı Hakikat, Ceride-i Havadis, Haver gibi dergi ve gazetelerde yer almıştır. Yazıları ve başlattığı tartışmalarla epey dikkat çekmiştir. Uzun yıllar batıda tartışılmış olan konuları Osmanlı’ya taşımıştır. Tek gerçek bilginin deneysel, yani bilimsel bilgi olduğunu savunmuştur. Pozitivist düşünürlere ait eserleri çevirmiş; gündelik yaşamda, sanatta ve daha birçok alanda bu düşünürleri referans almıştır.
Hayal ve hakikat, romantizm ve doğalcılık, şiir ve fen gibi tartışmaları yankı uyandırmıştır. Şiirde dahi fen bilimlerinden uzaklaşmamak gerektiği görüşünü savunmuş ve “fenni şiir” kavramını ortaya atmıştır. Romantizme karşı doğalcılığı savunmuş, gerçekliğin kaynağının yalnızca canlı doğa olabileceğinin altını çizmiştir. Birtakım Tanzimat aydınını kurgusal metinler yazdıkları, gerçeklikten koptukları nedeniyle eleştirmiştir. Kendisi kaleme aldığı “Beşer” adlı eserinde birey olgusuna bedenin maddi işlevleri üzerinden yoğunlaşmıştır. Birey ona göre fizyolojik bir yapıdır ve yalnızca bilimsel yollarla açıklanabilir. Elbette hayal kavramını da tamamen reddetmemiştir. Muhayyile kavramıyla işlediği hayal olgusu belli ölçülerde gerekli olsa da hakikatin, yani bilimin üstünlüğü yadsınamaz bir gerçektir.
Osmanlı dönemi aydınları arasında maddeciliğin ve gerçekçiliğin tohumlarının atıldığı hayal ve hakikat tartışması büyük öneme sahiptir. Örneğin, Victor Hugo biyografisinde Hugo’yu, matematik bilimine gerekli önemi vermeyerek kendini hayale kaptırdığı nedeniyle eleştirmiştir. Bu noktada pozitivizmi kuramsal anlamda şekillendiren Auguste Comte’u referans alarak bahsetmiştir. Bu yolla pozitivizmi hem benimsemiş hem de yayma gayreti içinde olmuştur. Gerçeklik olgusunun öneminden bahsederken Galileo’dan da bahseden Fuad, hakikatin kaçınılmaz olduğunu vurgulamıştır. Galileo örneğinde olduğu gibi Dünya’nın dönüyor olduğu gerçeği kaçınılmazdır ve tüm engellemelere rağmen ortaya çıkmıştır.
Fuad Bey, tutarlı bir çizgi çizerek edebiyattan biyolojiye, matematikten sosyolojiye, fizikten dil ve felsefeye oldukça geniş bir alanda yazılar kaleme almıştır. Bir açıdan Osmanlı medeniyetine bilim geleneğini ve uygar akılcılık akımını getirenlerdendir. Ayrıca bu geniş alanda ortak bir tutum sergileyerek eserler ortaya koyması ve görüşlerini aktarması onun ayırt edici özelliği olmuştur. Öte yandan adını duyuran diğer bir olay ise kendi yaşamını noktalaması ve bunu bir deney haline getirmesidir.
İstifasının ardından giriştiği dergi ve gazete çalışmalarının fazla tutunamayışı onu gelirsiz bırakmıştır. Elinde kalan mirasın da azalmasıyla geçim sıkıntısı yaşamaya başlamıştır. Üzerine oğlunu ve annesini toprağa vermiştir ki annesinin son günlerini tımarhanede geçirdiğine de tanıklık etmiştir. O günden sonra kendisinin de aynı kaderi paylaşacağı korkusunu taşıdığı söylenmektedir. Tüm bunların sonunda Fuad, kendi ölümünü deneye dönüştürmek isteyerek bir plan hazırlamıştır. Ahmet Mithat Efendi’ye yazdığı mektubunda söz ettiği plan doğrultusunda birtakım ilaçlarla bedenini uyuşturmuş ve bileklerini kesmiştir. Bütün süreci ölümüne dek kaleme almış, mürekkebi bittiği noktada kendi kanını kullanmış ve çalışma odasında can vermiştir.
Ahmet Mithat Efendi, “Beşir Fuad”, Haz. N. Ahmet Özalp. Oğlak Yayınları, 1996.
Fildiş, Berna, “Bir Osmanlı Aydını Olarak Beşir Fuad”, MCBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 15 (1), 555-584, 2017.
Küçükler Kuşçu, Nuray. “Beşir Fuad ve Gerçekçilik”, SEFAD, 38, 325-340, 2017.
Okay, M. Orhan. “Beşir Fuad: İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti”, Hareket Yayınları, 1969.
İngiltere tarihinde Protestan reformuna karşı çıkarak, Katolik inancını savunan Kraliçe Mary'nin Protestan...
Wilhelm von Humboldt, Prusyalı bir devlet adamıdır. Bakanlık ve diplomatlık yanında filozof, dilbilimci ve eğitimcidir....
Asıl adı Saadia ben Yosef olan Saadia Gaon Müslümanlar arasında Said el-Feyyumi olarak tanınmaktadır. Babilonya’da...
Osmanlı’nın en gözde mimarı olan Sinan, Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya gelmiştir. Yavuz...
Said Halim Paşa, döneminin İslam çizgisindeki aydınlarındandır. Çağdaşlarının aksine İsviçre’de...
Sıdıka Cuma, eleştirmenlerce beğenilen, birçok ödüle sahip çağdaş İslam sanatçısı, grafik...
Hz. Peygamber’i, ashabını ve İslâm dinini, müşriklerin hicivlerine karşı şiirleriyle savunduğu için...
755-769 yılları arasında Çin’de süren An Lushan ayaklanması sonucu 36 milyon insan hayatını kaybetmiştir....
Astronomi insanlık tarihi kadar eski bir bilimdir. Gökyüzü her zaman insanlar için bir merak konusu...
“Hüccetülislâm” ve “Zeynüddin” isimlendirmeleri ise İmam Gazzali’nin...