Antik dünyada hem Yahudiler hem de Hıristiyanlar İncil'in ilk beş kitabını Hz. Musa'nın yazdığını varsayıyordu. Aslında bunları kimin yazdığı gerçekten bilinmemektedir. Bununla birlikte kanıtlar bu kitapların uzun ve karmaşık bir yazım sürecine işaret etmektedir.
Bu makalede öncelikle Hz. Musa'nın Tevrat'ı yazdığına dair geleneksel görüşü, ardından günümüz okuyucularının sıklıkla fark ettiği ve geleneksel görüşe sorun yaratan birkaç konu ele alınmaktadır. Daha sonra metnin şu an sahip olduğumuz şekle nasıl ulaştığı konusunda çağdaş bilim adamlarının neler söylediği incelenmektedir.
Tevrat'a sıklıkla "Musa'nın Kanunu" adı verilir ve bu isim birçok okuyucuya Tevrat’ın yazarının Musa olduğunu düşündürür. Tevrat'ta Tanrı dışındaki ana karakter Hz. Musa'dır ve Sina/Horeb'deki Ahit onun aracılığıyla verilmektedir. Musa'nın sözü bu role referans olarak alınabilir. Yine de eski İsrail'deki ve ilk Hıristiyan topluluklarındaki pek çok kişi, yazarın Hz. Musa olduğunu varsayıyordu.
Tevrat'ta beş kitaptan oluşan koleksiyonun tamamını Musa'nın yazdığını iddia eden bir ifade bulunmamaktadır. Tesniye'de Musa'nın burada yer alan bazı belirli şeyleri yazdığını iddia eden ancak kitabın tamamını kendisinin yazmadığını iddia eden ifadeler vardır. Örneğin Tesniye 31:23'te "O gün Musa bu şarkıyı yazdı ve İsrailoğullarına öğretti" ve 31:24-25'te "Musa bu ilahinin sözlerini bir kitaba yazmayı bitirdiğinde Yasayı sonuna kadar Levililere emretti…” ifadeleri bulunmaktadır. Metnin tamamını okuyan okuyucular, genellikle bu şarkının ve bu yasanın, Tesniye'nin tamamına veya bir bütün olarak Tevrat'a değil, Tesniye kitabında tartışılan belirli şeylere atıflar olduğunu düşünürler.
Tevrat'ın yüzeysel bir okuması bile onun yazarlığına ilişkin geleneksel görüşü sorgulanır hale getirmektedir. Sıradan Hıristiyanlar ve Yahudilerin yanı sıra İncil bilginlerinin de bu kitapları Musa'dan başka birinin yazmış olması gerektiğini düşünmelerine neden olan şeyler şunlardır:
1. Anlatı boyunca Musa'dan birinci şahıs olarak değil, üçüncü şahıs olarak bahsedilmektedir (Musa dedi; Musa gitti, vb.). Örneğin Tesniye 1:5'te Musa'nın bir konuşması "bunlar benim sözlerimdir" değil, "bunlar onun sözleridir" ifadesiyle başlar.
2. Musa'nın kendisi hakkında söylemesi pek olası görünmeyen ifadeler vardır. Örneğin: "Musa, yeryüzündeki herkesten çok daha alçakgönüllüydü" (Sayılar 12:3).
3. "Bu güne kadar" gibi ifadeler birçok kez kullanılmaktadır; bu da yazarın olayların anlatıldığı dönemden çok sonra, çoğu durumda Musa'nın zamanından çok sonra yazdığını göstermektedir. Örneğin Musa'nın gömülmesiyle ilgili hikaye şunu söylemektedir: “O [Musa] Moab diyarında, Beyt-peor'un karşısındaki bir vadiye gömüldü; fakat bugüne kadar onun mezar yerini kimse bilmiyor” (Tesniye, 34:6). Bu tür ifadeler, metnin yazıldığı zamanın Musa'nın yaşadığı yıllar olmadığını göstermektedir.
4. Tevrat, Musa'nın ölüm öyküsünü anlatmaktadır (Tesniye, 34:5-12). Bu anlatım Tevrat’ın Musa'nın hayatından daha sonraki bir zamanda yazılmış olduğunu göstermektedir. Bazen bu materyalin daha sonraki bir yazar tarafından Musa tarafından yazılan bir Tevrat'a eklenen bir dipnot olduğu iddia edilse de sözde dipnot Tesniye'nin geri kalanıyla aynı tarzda yazılmıştır. Bu dil ve üslup birliği, birçok okuyucunun, Musa'nın ölüm öyküsünü yazan aynı kişinin, Tesniye kitabının geri kalanının tamamını olmasa da çoğunu da yazdığına inanmasına neden olmaktadır.
5. “Bugüne kadar” tabiri gibi, “o zaman” tabirini içeren yorumlar da Musa'dan sonraki bir zamanda yazıldığı dönemi yansıtmaktadır. Örneğin Yaratılış 12:6 ve 13:7'de şu yorum bulunmaktadır: “Avram ülkeyi geçerek Şekem'deki Moreh meşesine ulaştı. O sırada bu ülkede Kenanlılar vardı. O dönemde (İbrahim'in zamanında) Kenanlılar bu ülkede (geçmiş zaman) bulunuyorlardı." Bu ifadeler, metin yazılırken Kenanlıların artık orada olmadıklarını göstermektedir. Musa'nın yaşamı boyunca Kenanlılar bu ülkede bulunduğundan, birçok okuyucu metnin Musa'nın ölümünden sonra yazıldığı sonucuna varmaktadır.
6. Tesniye 2:12, İsrail'in Kenan'ı fethinden geçmişte yaşanan bir olay olarak söz eder: “Üstelik Horimler daha önce Seir'de yaşamışlardı; fakat İsrail'in RAB'bin mülk olarak verdiği topraklarda yaptığı gibi, Esav'ın torunları onları mülksüzleştirdi, yok etti ve yerlerine yerleşti.” Bu metin, Tanrı'nın İsrail'e verdiği toprak vaadinin gerçekleştiğini gören bir kişinin bakış açısından yazılmıştır. Tevrat açıkça Musa'nın bu gerçekleşmeden önce öldüğünü belirtir (Sayılar 20:12 ve 27:12-13; Tesniye 34:1-5).
7. Yaratılış 36:31-39 daha da sonraki bir yazım dönemini yansıtmaktadır: Burada “İsrailoğulları üzerinde herhangi bir kral hüküm sürmeden önce Edom diyarında hüküm süren kralların” bir listesi verilmektedir. Bu ifade, İsrail'in ilk kralını aldıktan sonra yaşayan bir yazarın bakış açısını yansıtmaktadır. Yazar bu noktadan önce yazmış olsaydı, "İsrailliler üzerinde herhangi bir kral hüküm sürmeden önce" ifadesi metnin ilk okuyucuları için hiçbir anlam ifade etmezdi. İsrail'in ilk kralı, Musa'nın hikâyelerinin geçtiği zamandan çok sonra, M.Ö. 1020 civarında iktidara gelmiştir.
8. Tevrat, "Rabbin Savaşları Kitabı"ndan (Sayılar 21:14-15) zaten var olan bir kitap olarak söz eder. Böyle bir kitabın Musa'nın zamanında yazılmış olduğunu düşünmek mantıklı değildir. Bazı sınırlı askeri çatışmalardan (İbrahim'inkiler gibi) bahsedilse de Yahve'nin Musa'nın zamanından önceki savaşlarına ilişkin hiçbir tartışma yer almamaktadır.
9. Anlatının coğrafi perspektifi de sıklıkla Musa'nın ölümünden sonraki bir dönemi yansıtmaktadır.
Musa'nın Tevrat’ı şu anda sahip olduğumuz şekliyle yazmadığı sonucuna varsak bile hukuksal materyalin bir kısmının ondan kaynaklanmış olabileceğini, belki de en azından kısmen sözlü olarak aktarılan bu çekirdeğin Musa'dan kaynaklandığını ileri sürmek mümkündür. İslam inancına göre Tevrat’ın Allah tarafından vahyedilen bölümü de bunları kapsar. Zamanla diğer yazarlar tarafından genişletilen Tevrat'ın yazarına ilişkin en yaygın kabul gören görüş, Tevrat'ın son editörü için kaynak olarak hizmet eden dört ayrı belgenin veya gelenek dizisinin olduğu görüşüdür.
Tevrat'la çok zaman harcayan ve onu dikkatle okuyanlar, çoğu zaman metinde daha önce anlatılan bir hikâyenin yeniden anlatıldığı yerleri fark ederler. Ayrıca üslupta da oldukça keskin değişiklikler göze çarpar. Bunlar, mevcut metnin daha önceki birkaç belgeden veya sözlü gelenekten alınan unsurların birleştirilmesiyle oluşturulduğunu öne süren bilim adamları tarafından alıntılanan kanıtların bir kısmıdır.
Bu teorinin orijinal versiyonu, kaynakları yazılı belgeler olarak kabul ettiğinden, teoriye genellikle “Belgesel Hipotez” adı verilir. Aynı teori, Tevrat'ın kökenlerine bu şekilde bakmanın yaygınlaşmasına yardımcı olan iki Alman bilim insanının anısına bazen Graf-Wellhausen Hipotezi olarak da anılır. J, E, D ve P harfleri genellikle Tevrat'ın arkasındaki kaynaklar olduğu varsayılan dört belge veya sözlü gelenek dizisinin kısaltmaları olarak kullanıldığından, teori genellikle “JEDP Teorisi” olarak anılır.
Aşağıda, Belgesel Hipotez'in klasik metninde kendilerine verilen kaynakları kronolojik sırayla listelemekte ve her biri hakkında çok temel bilgiler vermektedir.
J (Yahvist Metinler): Yahvist kaynağının Hz. Süleyman zamanında veya bundan kısa bir süre sonra (M.Ö. 950 civarı) Yahuda devletinde yazıldığı düşünülmektedir. Yazar genellikle Tanrı için Yahve adını kullanır ve Musa ile ahitleşmenin yapıldığı dağa Sina adını verir. Yahvist metinler, Yahuda'nın işgal ettiği bölgedeki atalara ait hikâyelerin çoğunu anlatmaktadır. Kenan sakinlerine “Kenanlılar” denmektedir.
E (Elohist Metinler): Elohist metinler, Kuzey Krallık'taki Yahvist metinlerden yaklaşık bir yüzyıl sonra (yaklaşık M.Ö. 850) oluşturulmuştur. Yazar genellikle Tanrı’yı Elohim olarak isimlendirir ve Musa ile ahitleşmenin yapıldığı dağa Horeb adını verir. Elohist metinler anlatılarında kuzeydeki ortamları, özellikle de kuzeydeki kabilelerin en büyüğü olan Efrayim bölgesini tercih etmektedir. Kenan sakinlerine “Amoritler” (Batılılar) denmektedir.
D (Tesniyeci Metinler): Tesniye Hizkiya zamanında (M.Ö. 621'den önce) yazılmıştır. Bu malzemenin çoğunun (en azından Tesniye 12-28) M.Ö. 621'de tapınağın yenilenmesi sırasında bulunmuş olduğu anlaşılmaktadır (Krallar 22:3—23:25). D kaynağı en iyi Tesniye'de görülür, Yaratılış bölümünde ise hiç bulunmamaktadır. Yeşu, Hakimler, Samuel ve Krallarla yakından ilişkilidir.
P (Rahip Metinleri): Rahip kaynağının genellikle Babil'e sürgün sırasında ve sonrasında yaşayan rahipler tarafından oluşturulduğu düşünülmektedir (yaklaşık M.Ö. 587-400). Bu rahipler, doğru ibadetle ilgili çok sayıda yasal materyali saklama sorunuyla karşı karşıya kalmışlardır. Kudüs'teki tapınak yıkıldığından, daha önceki bağlamda sözlü olarak aktarılabilecek olanların yazılı olarak korunması gerekiyordu. Bu materyali yazılı hale getirirken, şüphesiz onu eski tapınağın yıkılmasından sonra yaşayan toplumun ve daha sonra sürgünden sonra tapınağı yeniden inşa eden topluluğun ihtiyaçlarına göre uyarladılar.
Belgesel hipotez hala baskın görüş olsa da bilim adamları Tevrat'ın son versiyonuna dâhil edilen bileşenler olarak yazılı kaynaklardan ziyade sözlü geleneklerden giderek daha fazla söz etmektedirler.
Kaynakları belgeler olarak düşünsek veya teoriyi sözlü geleneğin bazı kısımlarından bahsedecek şekilde değiştirsek de Belgesel Hipotez, kaynakların birleştirildiği belirli bir sırayı önermektedir. Bu görüşe göre, kuzey ülkesi (İsrail) Asurlular tarafından yok edildiğinde (M.Ö. 721) birçok İsrailli mülteci güneye, Yahuda'ya kaçtı. E anlatımını yanlarında getirdiler. E malzemesi daha sonra güneyde zaten bilinen J anlatımıyla birleştirildi. Bu birleşik biçimde J anlatısı açıkça baskındır. Yeni bilim adamlarının çoğu hala bu temel fikri kabul etmektedir ancak J ve E'nin bu zamandan önce yazılı belgeler olduğunu düşünmemektedirler.
Bu iki geleneğin editörü bazen aynı hikâyenin hem J hem de E'de temsil edildiğini fark ettiğinde her iki geleneği de en yüksek saygıya layık görmüş ve ikisini de ortadan kaldırmamış gibi görünmektedir. Bu nedenle mevcut Tevrat'ta bazı kıssaların birbiriyle çelişen birden fazla anlatısı bulunmaktadır.
Belgesel Hipotez, P kaynağının yazarlarının aynı zamanda şimdiki Tevrat’ı oluşturmak için dört kaynağı bir araya getiren kişiler olduğunu öne sürmektedir. “Kanun kitabını” (D kaynağından) JE anlatısıyla birleştirerek ve rahiplere ait materyali de dâhil ederek, çeşitli geleneklerden nispeten birleşik bir belge üretmişlerdir. Böylece hem İsrail hem de Yahuda'nın kutsal geleneklerini sürgünden sonra yeniden inşa edilecek topluluk için daha sonra kullanmak üzere korumuş oldukları düşünülmektedir.
Belgesel Hipotezi, inanç topluluğu için temel bir belge olan Tevrat'ın geçerliliğine yönelik bir tehdit olarak görenler bulunsa da Yahudi ve Hristiyanların çoğu bu yazım tarihinden rahatsız olmazlar. Belgesel Hipotez dünya çapında en saygın Hıristiyan ve Yahudi ilahiyat okullarında yaygın olarak öğretilmekte ve kabul edilmektedir. Genellikle gerçek inanca yönelik bir tehdit olarak görülmez.
Belgesel Hipotezin birçok savunucusu, dört ana kaynağı oluşturan kişilerin derin inanç sahibi insanlar olduğunu varsaymaktadır. Onlara göre bu kişiler eğlenceli kurgular yazmak değil, kendilerinden sonraki nesillere Tanrı ile ilişkilerinin öyküsünü aktarmak çabası içindeydiler. Bazıları Belgesel Hipotezi tehdit edici bulurken, diğerleri de onu metne ilişkin yenilenmiş bir heyecan kaynağı olarak görmektedir. Onlara göre Tevrat'ın yazılma tarihi, Tanrı'ya dair bilgi ve deneyiminde büyüyen bir milletin mücadelelerini yansıtmaktadır. Bu durum, dogmanın akla olan hakimiyetinin en bariz örneklerinden biri olarak asırlarca sürdürülmektedir.
Haran, Mehahem, “Behind the Scenes of History: Determining the Date of the Priestly Source”, Journal of Biblical Literature, 100 (3), 1981, 321-333.
Jewish Atheist, “Who Wrote the Bible?”, Erişim: 24.10.2023, https://jewishatheist.blogspot.com/2006/01/who-wrote-bible.html
Schniedewind, William M., “How the Bible Became a Book: The Textualization of Ancient Israel”, Cambridge University Press, 2005.
Tevrat, Erişim Tarihi: 24.10.2023, https://www.kutsalkitap.org/online-tevrat-oku
Wellhausen, Julius, “Prolegomena to the History of Ancient Israel”, Erişim: 24.10.2023, https://sacred-texts.com/bib/cv/phai/index.htm
Yunanca “eikon” sözcüğünden gelen ikon veya ikona, imge, simge, tasvir anlamlarına gelmektedir....
1054 yılında Hıristiyan kiliseler arasında yaşanan büyük ayrılığın ardından İstanbul'da Roma'dan bağımsız...
“Işık Festivali”, “Makkabi Bayramı” olarak da bilinen Hanuka, Yahudiler tarafından her yıl Kislev...
Evanjelizm’in Amerika’ya girmesi ve burada sağlam şekilde inşa edilmeye başlaması, İngiltere’de ortaya...
Obon olarak da adlandırılan Bon festivali, Japonya’da “ataları anma bayramı” olarak kutlanmaktadır. Bon...
Caynizm’in dünya üzerinde tanınması ve yaygınlık kazanmasında etkili olan en önemli inanç “ahimsa”...
Şia, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ali’nin nass ile halife oluğuna inanır ve imametin kıyamete kadar...
Leonardo da Vinci denilince akla gelen eserlerinden biri de hiç şüphesiz Milano’da Santa Maria delle Grazie...
Yahudiler yüzyıllar boyunca seçilmiş halk olmaları nedeniyle kendilerini her zaman diğer toplumlardan ayrı tutmuş...
Aziz Shirdi Sai Baba'nın reenkarnasyonu olduğu kabul edilen Sathya Sai Baba'nın, Hindistan'da başlattığı...