Destanlar ve efsaneler kültür ve edebiyat açısından çok değerli eserler arasında yer alır. Destanlar milletlerin acılarını, sevinçlerini, elemlerini, kahramanlıklarını, yükseliş veya düşüşlerini barındırırlar ve çoğunlukla günümüze ışık tutarlar. Bazen içlerinde gerçek dışı öğeler barındırsalar da genel olarak tarihi gerçekliklerden doğmuşlardır. Kültürümüz ve edebiyatımız için en önemli ve en eski destanlarından biri olan Şu Destanı, Türklerin ilk kültürel etkileşimlerinden bahsetmesi açısından çok önemlidir. Destanla ilgili bilgileri Divan-ı Lügati’t Türk‘ten almaktayız. Yani destanın aslına ulaşılamamıştır. Bununla birlikte Şu Destanı’nın Saka Türklerine ait olduğu bilinmektir.
Destan tahminlere göre M.Ö. 4. Yüzyılda yaşamış olan Şu adındaki Türk hükümdarının başından geçenleri anlatmaktadır. Ayrıca Şu ve halkı doğuya göçerken göçmeyen yirmi iki aileye de neden Türkmen denildiğinden de bahsetmektedir. Destanın konusu Makedonya Kralı Büyük İskender’in (Kaşgarlı Mahmut İskender için Zülkaryen demektedir) Asya içlerine doğru ilerlerken Türkler ile yaptığı savaşlardır. Ancak tarihçi ve Türkolog Zeki Velidi Togan’a göre adı geçen İskender’in Makedonya kralı İskender ile ilgisi yoktur. Ayrıca Şu Destanı’nın konusu İskender’in istilası değil, daha önceki yüzyıllarda meydana gelmiş olan Aryani istilasıdır. Bunun dışında destan Türk boylarının oluşumu ve yerleşik hayata geçişine başlamalarını ve bu süreçte yaşanan sorunları ve olayları da anlatır. Destanın ele aldığı en önemli konulardan biri de istila sırasında ülkesini ve milletini zorlu bir istiladan korumaya çalışan bir Kağan’ın, yaşadığı sorunlara karşı nasıl davrandığıdır. Şu Destanı kendinden sonra gelecek olan tüm destanlar için örnek olmuştur.
Destanın ana kahramanı olan Şu, klasik Türk destanlarındaki ana kahramana göre daha farklıdır. Normalde başrolü alacak kişinin daha hareketli, atak ve yerinde duramayan biri olmasına alışığızdır. Şu ise daha sessiz ve sakin olmasına karşın bir o kadar da içli, sanatçı, genç olmasına rağmen derin düşünen ve mantıklı biridir.
Destanın özeti şu şekildedir:
Şu Kalesi genç bir hakan olan Şu tarafından yaptırılmış bir kaleydi. Başkent Balasagun’da ise Hakan’ın sarayı bulunuyordu. Ayrıca hem kalede hem sarayda dönemin en büyük ordularından biri bulunmaktaydı. Şehir çok güçlü ve zengindi. O sırada destanda Makedonya kralı olarak adlandırılan İskender meşhur Asya seferine çıkmış ve her önüne geleni devirmiş ve sonunda Semerkant’ı da geçip Türklerin bölgesine gelmişti. İskender’in bölgeye geldiğini öğrenen genç hakan göç davulunun çalınmasını emredip doğuya yola hızla yola çıktı. Halk bu acele karar karşısında korkmuş ancak hemen hakanlarının peşinden gitmişlerdi. Ancak gidecek bir at dahi bulamayan yirmi iki aile ne yapacağını bilemez halde Şu kalesinde kalmışlardı. Bu yirmi iki ailenin yanına daha sonra iki aile daha geldi. Bu kişilere diğerleri burada kalmalarını İskender’in burada fazla kalmayacağını söylediler. Ancak iki aile kısa süre sonra oradan ayrıldı ve o iki kişiye Kalaç (halaç) denilmeye başlandığı rivayet olunur. İskender bölgeye geldiğinde kalan yirmi iki aileyi görünce “türk manend” yani “bunlar Türklere benziyor” dediği için bu kabilelere Türkmen denmiştir.
Olaylar bu şekilde devam ederken Hakan Şu, Uygur’a varınca İskender’i karşılamak için doğru yerde olduğunu düşündü ve ordusundan en gençleri İskender’in üzerine yolladı. Vezirinin telkini üzerine başlarına yaşı daha ileride olan bir subaşı verdi. Bir süre sonra bu ekip İskender ile savaştı ve İskender’in ordusuna bir gece baskını düzenledi. İskender’in birliklerini bu baskında bozguna uğrattı. Bu baskın o kadar kanlı bir baskındı ki Türk askerlerinden biri, İskender'in askerlerinden birini bir kılıçta ikiye parçalamış, askerin kemerine bağladığı altın dolu bir kemer parçalanarak içindeki altınlar yere saçılmış ve İskender'in askerinin kanıyla bulanmıştı. Ertesi sabah güneş ışıkları bu kanlı altınları parıldattı. Bunu gören Türk askerleri birbirlerine bakıp "altın kan!" diye konuştular. O zamandan bu yana, bu baskının yapıldığı yere yakın bulunan bir dağın adı Altun han dağı oldu.
Bu savaş aralarındaki tek savaş oldu ve bir daha savaşmadılar. Barış yaptılar ve bu barış iki taraf için de olumlu sonuçlar verdi. Hakan Şu, Balasagun’a geri döndü ve şehre bir tılsım koydu, bu öyle bir tılsımdı ki her yanda duyuldu. Leylekler bile bu şehre kadar geldikleri vakit tılsım yüzünden şehri aşamadılar.
EdebiyatFakültesi.com. “Şu Destanı”. Erişim Tarihi: 26.11.2023. https://www.edebiyatfakultesi.com/su_destani.htm
İslam Ansiklopedisi. “HALAÇ Bir Türk Aşireti”. Erişim Tarihi: 26.11.2023 https://islamansiklopedisi.org.tr/halac
Ögel, Bahadır, “Türk Mitolojisi Kaynakları ve Açıklamaları İle Destanlar”, Altınordu Yayınları, Ankara, 2020.
Hemen hemen her erkeğin dolabında bulunan özel günlerde ya da işe giderken tercih ettiği kravatın tarihi M.Ö....
Yunan mitolojisinde “Adonis Miti” olarak bilinen, doğadaki ölüm ve yenilenmeyi sembolize ettiği kabul...
Birbirine dolanan siyah ve beyaz iki yarım dairenin, her iki tarafında zıt renklerden bir nokta bulunan Yin-Yang sembolü...
Maviyi yaygın bir renk olarak düşünmek doğaldır. Mavi, gökyüzü ve okyanus ile ilişkilendirilir....
Barok kelimesi Portekizce “tam yuvarlak olmayan şekilsiz inci” anlamına gelen “barroco” kelimesinden...
Vatikan, 44 hektarlık bir yüz ölçümüne sahip olması nedeniyle dünyanın en küçük...
Samarra Ulu Camii, Irak'ın Samarra şehrinde bulunmaktadır ve Sâmerrâ 'da bulunan en önemli tarihi...
Hurma palmiyesi olarak bilinen büyük bir ağaçta yetişen hurma dünyanın en tatlı meyvelerinden biridir....
“Ankh” sembolü, “yaşamın haçı, hayatın sembolü” olarak bilinmekte ve düz bir...
Bishwa Bengalce "dünya", ijtema ise Arapça 'içtima' yani "toplantı" anlamına gelir. "Dünya...