1864 yılında Mısır’da doğdu. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın küçük oğlu olan Abdulhalim Paşa’nın oğludur. Küçük yaşta ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. İlk eğitimini kendisine tahsis edilmiş hocalardan ve ailesinden aldı. Siyasal bilimler alanında eğitim görmek amacıyla İsviçre’ye gitti. Döndükten sonra Şûrâ-yı Devlet üyesi olarak devlet görevine başladı ve amcasının kızı Emine Tosun ile evlendi.
İstanbul’a döndükten sonra devlet görevinde hızla yükselen paşa, siyasi çekişmeler sebebiyle görevinden ayrılarak bir müddet siyasetten uzak kaldı. Bu durum 2.Meşrutiyet’e dek sürdü. Paris’te İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. Meşrutiyetin ilanıyla İstanbul’a geri geldi ve Şûrâ-yı Devlet üyeliği görevine tekrar döndü. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na katıldığı dönemde sadrazamlık makamında olan Said Halim Paşa, savaş süresince devlet yönetiminde etkisinin azalması ve devlet erkânıyla arasının açılması neticesinde 1917 yılında görevinden ayrıldı. Savaşın kaybedilmesinin ardından İngilizler tarafından sürgüne gönderildi. Ne İstanbul’a ne de Mısır’a dönmesine izin verilen Said Halim Paşa 1921 yılında, Ermeni komitacı Arşavir Şıraciyan tarafından Roma şehrinde kurşunlanarak öldürüldü.
18. ve 19. yüzyıllarda Batı’nın hızla gelişmesine karşı İslam dünyası uzun süre bu gelişmenin farkına varamadı. Hala bünyesinde sayıca büyük ordular ve geniş toprakları olan İslam devletlerinin Batı ülkelerinde elçilikleri bile yoktu. Şanlı geçmişlerinin gölgesinde serinlemeleri; karşı tarafı küçük gören benmerkezci, kibirli bir tavır oluşturuyor, oluşan bu güç illüzyonu İslam dünyası ile Batı dünyası arasındaki güç farkının fark edilmesini zorlaştırıyordu. Bu da Batı’da kızışan sanayileşme hareketlerine karşı pasif bir tutum sergilemelerine yol açtı. Hezimetler artmaya başladıkça durumun vahametinin farkına varıldı. Ağır kayıplar, artarda gelen büyük yenilgiler İslam dünyasında bir şok etkisi yaşattı. Hint alt kıtasından Kuzey Afrika’ya kadar birçok Müslüman bölgesi sömürgeleştirildi. Kaybedilen topraklara ve sömürülen ülkelere karşı Osmanlı’nın elinden bir şey gelemeyişi büyük travmalara yol açtı.
Birçok alanda; teknoloji, bilim ve askeriyede makasın çok açıldığı fark edilince arayı kapatmak için diplomatlar ve öğrenciler Avrupa’ya gönderildi. Batı şehirlerine elçilikler açıldı. Avrupa’ya ilk öğrencileri yollayan Mısır oldu. Bunda Mısır’ın daha önce Avrupalılar tarafından işgale uğramasının payı büyüktür. Bu da aradaki güç farkını daha erken görmelerini sağlamıştır. Hemen ardından Osmanlı da bu akıma dâhil oldu. Giden öğrenciler Avrupa’nın medeniyetinden, mimarisinden, şehirlerinden, sosyal yaşamından; İslam dünyasından çok ileride olan teknolojisinden, sanatından, biliminden ve üniversitelerinden etkilenmişlerdir. Bu öğrenciler daha sonraları ülkelerine dönmüş; devletin yöneticilerine, aydınlarına, siyasete ve topluma yön vermişlerdir. Ancak aydın, yabancı dil bilen ve çoğunlukla zengin olan bu toplumsal sınıfın batıya karşı oluşan özentileri asıl amacın önüne geçti. Ülkelerinde, Batılılar gibi yaşamaya, onlar gibi giyinmeye, onlar gibi davranmaya ve onları neredeyse her konuda taklit etmeye başladılar. Batıdan etkilenmiş olmaları hayranlığa ve aşağılık kompleksine dönüşmüş ve bu da onları, kendi toplumlarından, değerlerinden kopmuş, kendi insanlarından nefret etmiş ve şahsiyetlerini kaybetmiş hale getirmiştir. Batılılar gibi veya Batılıları taklit eden kendileri gibi olmayan, onlara geri kalmışlığı ve kendilerinin ya da atalarının eski halini hatırlatan yerel halktan ve toplumlarının dini olan İslam’dan nefret ettiler. Yok saydıkları kimlikleri ve kaybettikleri şahsiyetleriyle ne kendileri ne de Batılı olabilmişlerdir. Bu da İslam dünyasında, Said Halim Paşa’nın da hayatında ve eserlerinde önemli bir yer tutan aydın sorununu ortaya çıkarmıştır.
Said Halim Paşa, döneminin İslam çizgisindeki aydınlarındandır. Çağdaşlarının aksine İsviçre’de eğitim alması onun batıcı olmasına sebep olmamıştır. Bunda muhtemelen idareci bir ailede yetişmiş olmasının ve iyi bir dini eğitim almasının etkisi vardır. Batı dünyasına eziklik ve hayranlıkla değil, faydacı bir bakış açısıyla ve özgüvenle bakmıştır. Batı’nın biliminden, teknolojisinden yararlanmayı zorunluluk olarak görmektedir. Bununla beraber Batı’nın sosyal kurum ve uygulamalarını olduğu gibi almak yerine bunların her toplumun kendi sosyal yapısına göre şekillendirilmesi gerektiğini söylemektedir. Reformların kanunlar yoluyla tepeden inmeci bir yaklaşımla halka dayatılmasına karşı çıkmıştır. Batı’da sosyal sınıflar arasında var olan eşitsizlikten ve bu sınıflar arasındaki kavgadan doğmuş kurumları birebir kopyalamayı doğru bulmamıştır. Kendi toplumunun temeli olarak İslam’ı görmüş, düzenlemelerin bunu dikkate alarak yapılmasını önermiştir. Saf batıcı düşünceye sahip aydınları ağır bir dille eleştirmiştir. Batıcı aydın sorununu İslam toplumunun en önemli sorunlarından saymış ve buna karşı İslamcı bir duruş sergilemiştir.
Dönemin çoğu İslamcı aydınında olduğu gibi onda da tasavvuf karşıtlığı vardır. Ruhbanî yaşam tarzını geri kalmışlığın nedenlerinden biri olarak görmüştür. Ona göre dünyadan el etek çeken bu yaşam tarzı İslam dünyasında bilimin ve teknolojinin gelişmesini engellemiştir. Fennî ilimleri dinî ilimlerden keskin bir şekilde ayrılmasını doğru bulmamıştır. Fennî ilimleri de öğrenmenin gerekli olduğunu savunmuştur. Yine aynı şekilde bid’at ve hurafelere karşı çıkmış, bunları yenilginin sebeplerinden saymıştır. Gücü geri kazanmanın yolunun dini, bid’at ve hurafelerden arındırmaktan ve bozulmamış İslam’a sarılmaktan geçtiği görüşünü savunmuştur. Halktaki bu bozulmuşluğu da eleştiren Said Halim Paşa, eleştirilerini genellikle halka değil, mensubu olduğu aydın ve yönetici sınıfa yöneltmiştir. Devletin ve kurumların şekillendirilmesinde toplumun kadim tecrübesini önemli bir yere koymuştur. İslamlaşmak kavramı, Paşa’nın hayatında önemli bir yer tutmuştur.
Bostan, Hanefi, “Said Halim Paşa”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 35. cilt, TDV İslâm Araştırmaları Merkezi, 557-560, 2021.
Edip, Eşref, “Âlem-i İslâm İçin Pek Büyük Bir Ziyâ Prens Said Halim Paşa Hazretlerinin Şehadeti”, Said Halim Paşa Osmanlı Sadrazamı ve Düşünür, Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları, 1. Basım, 155-158, 2021.
Işık, Vahdettin, “Geleneğin Muhafızı ve Değişimin Faili Olabilmek: Şehadetinin 100. Yıldönümünde Said Halim Paşa’yı Yeniden Düşünmek”, Muhafazakâr Düşünce Dergisi, 62, 14-35, 2022.
Yıldırım, Ömer Ali, “Bir Toplum ve Siyaset Filozofu Olarak Said Halim Paşa”, Said Halim Paşa Osmanlı Sadrazamı ve Düşünür, Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları, 1. Basım, 379-390, 2021.
İngiltere tarihinde Protestan reformuna karşı çıkarak, Katolik inancını savunan Kraliçe Mary'nin Protestan...
Wilhelm von Humboldt, Prusyalı bir devlet adamıdır. Bakanlık ve diplomatlık yanında filozof, dilbilimci ve eğitimcidir....
Asıl adı Saadia ben Yosef olan Saadia Gaon Müslümanlar arasında Said el-Feyyumi olarak tanınmaktadır. Babilonya’da...
Osmanlı’nın en gözde mimarı olan Sinan, Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya gelmiştir. Yavuz...
Sıdıka Cuma, eleştirmenlerce beğenilen, birçok ödüle sahip çağdaş İslam sanatçısı, grafik...
Hz. Peygamber’i, ashabını ve İslâm dinini, müşriklerin hicivlerine karşı şiirleriyle savunduğu için...
755-769 yılları arasında Çin’de süren An Lushan ayaklanması sonucu 36 milyon insan hayatını kaybetmiştir....
Astronomi insanlık tarihi kadar eski bir bilimdir. Gökyüzü her zaman insanlar için bir merak konusu...
“Hüccetülislâm” ve “Zeynüddin” isimlendirmeleri ise İmam Gazzali’nin...
Zeyd bin Sabit (612 - 665), İslam peygamberi Hz.Muhammed'in vahiy kâtiplerinden olan zeki bir sahabidir.