Birey davranışları uzunca zamandır çözmeye ya da anlamlandırmaya çalıştığımız bir olgudur. Toplumu doğru okumak, anlamak ve yönlendirmek noktasında davranışlar ve davranışların altında yatan sebepler oldukça önemli görülmektedir. Özellikle politik konularda bireylerin davranışlarını etkileyen etmenleri bilmek, nasıl ve ne yönde hareket edeceklerini tahmin edebilmek için yararlı olmaktadır. Peki, davranışların itici gücü nedir?
Sosyal psikolojide kişilerin eylemlerine eğilim ve tutumların doğrudan etkili olduğu düşünülüyordu. Ancak bunun her zaman geçerli olmadığı, farklı durumlar ve koşulların kişileri eğilimleri dışına çıkarabildiği keşfedildi. Bu da demektir ki bu etmenler doğrudan etkili ya da tek başlarına belirleyici olamazlar. Birçok sosyal psikolog yaptıkları çeşitli deneyler ve incelemelerle bunu kesin olarak ortaya koydu. Kişilerin içlerinde bulundukları farklı durumlarda davranışlarının değiştiğini gördüler ancak tutumlar da tamamen etkisiz değildi. Çelişki gibi görünen bu durum gayet normaldir çünkü açıklamaya çalışılan şey karşılaşılabilecek en çelişkili yapıya sahip olan birey davranışlarıdır. Buradan hareketle davranışlara yön veren tek bir etmenden söz edilemez, birbiriyle çelişen birçok etmen olabilir. Bu noktada Martin Fishbein ve Icek Ajzen adlarında iki sosyal psikolog bir hipotez geliştirdiler ve Planlanmış Davranış Teorisinin temellerini attılar. Sonraları Ajzen bu teoriyi yeniden ele aldı ve geliştirdi.
Teori, birey davranışlarının, farklı etmenler etkisinde bireyin bilinç boyutunda koşullanması ve bir amaca bağlanması yoluyla planlanarak eyleme dönüştüğü tezi üzerine kurulmuştur. Yani birey, davranışlarını bu söz konusu etmenlere bağlı olarak planlar, uygular ve değiştirir. Teoriye göre etki altında planlanmış olarak ortaya çıkan davranışın öncelikle bir sebepten kaynaklanması gerekir. Basitçe davranışın planlanabilmesi için davranışa yönelik amacın, diğer bir deyişle niyetin oluşması şartı aranır. Dolayısıyla bu amaç, davranışın ortaya çıkmasında ilk adım olarak görülür. Belirlenebileceği ve hatta değiştirilebileceği düşünüldüğü için de oldukça önemli bir konumdadır. Ayrıca bu şekilde bireylerin toplumda sergiledikleri davranışların açıklanabileceği düşünülmektedir. Ancak bir davranışın açıklanabilmesi için öncelikle kişinin kontrol merkezi olması gerekir. Elbette bu durum her zaman için söz konusu olmayabilir. Bu sebeple algılanan, yani bireyin bilinç boyutunda şekillendirdiği davranışta kontrol sahibi olması gerekliliği ortaya konmuştur. Algılanan Davranış Kontrolü olarak adlandırılmış bu gereklilik, davranışa yönelik amacı etkileyen etmenlerdendir. Peki bu nasıl olmaktadır?
Bu soruya cevap verebilmek için kavramı doğru anlamak gereklidir. Algılanan davranışın kontrolünü alabilmek kişinin yetkinliği ve özgüveniyle ilgilidir. Kişinin bir davranışı gerçekleştirebilmesi için o davranışı gerçekleştirebileceğine inanması şarttır, ne derecede kontrol sahibi olduğunu bilmesi gerekir. Kolaylığını ve zorluğunu değerlendirmesi, ama ne olursa olsun yapma isteğine sahip olması gerekir ki amacın peşinden gidebilsin. Burada söz konusu istek, heves anlamında değildir. Kişinin, algıladığı davranış için gerekli yetkinliğe sahip olduğuna inanması ve bunu isteğe dönüştürmesi gerekir. Yapamayacağını düşündüğü bir davranışı ne kadar hevesli de olsa eyleme geçirmeyeceği düşünülür. Örneğin bir kişinin, hobi dükkânında dolaştığı sırada bir gitar tanıtımına denk geldiğini varsayalım. Eğer bu kişiye, o gitarı çalabileceği inancı yerleştirilirse gitarı alma isteği oluşacak ve bunu eyleme geçirebilecektir.
Ancak kişi için önemli addedilen bir tarafın (bu oradaki bir topluluk veya bir arkadaşı olabilir) beklentisi kararını değiştirmesine yol açabilir. Öznel Değerler diyebileceğimiz bu olgu bir diğer etmen olarak karşımıza çıkar. Bu konuda yapılan çalışmalarda kişilerin yalnızken farklı, beklenti içinde bir grup karşısındayken farklı davranış sergilediği görülmüştür. Bu oldukça kolay test edilebilen ve aslında herkesçe farkında olmadan apaçık yüzleşilen bir etmendir. Alacağınız bir giysi için ya da çizdiğiniz bir resim için sizce değerli olan birine fikir danıştığınızı düşünün. Onların beklentileri veya düşüncelerinin sizi etkilemesi ve niyetinizi değiştirmesi basit bir örnek olarak gösterilebilir.
Üçüncü ve sonuncu etmen ise oldukça temel olan kişisel değerlendirmemizden geçmektedir. Davranışa Yönelik Tutum adı verilen bu etmen, davranışa karşı olumlu ya da olumsuz değerlendirmelerimizdir. Teorinin başlangıç noktalarında da Ajzen ve Fishbein tarafından tutum ile davranış arasındaki ilişkinin altı çizilmiştir. Kişinin genel tutumları etkili bir konumda yer alır diyemeyiz, buradaki tutum davranışa özel tutumdur. Çünkü yukarıda da değinildiği üzere kişi, genel tutum ve eğilimlerine aykırı davranışlar sergileyebilmektedir. Tutum ile davranışın birbiriyle güçlü bir bağı olması için birbirini tamamlayan parçalar gibi olmaları gerekir. Bunun için de dört koşul bulunmaktadır: davranışın türü, amacı, gerçekleştirildiği ortam ve zamanı. Davranışın türü açık ve tutum özel bir konuyla ilgili olmalıdır. Örneğin, genel anlamda karşı olduğu ve benimsemediği bir politikacıya oy vermemesi beklenen bireyin, alternatif bir durumda mecbur kalarak oy verdiği görülebilir. Bu örnek üzerinden ilerlersek, ne amaçla bu davranışta bulunduğunu belirlemelidir. Nasıl bir ortamda davranışını şekillendirdiği önemlidir, örnekteki mecburiyet ortamının onu bu davranışa itmesi gibi. Davranışın gerçekleşeceği zaman ise tutumunun farklılık göstermesi olasılığına bağlı olduğu için öneme sahiptir. Geçen zaman ne kadar uzarsa tutum ve davranış ilişkisine etki edecek unsurlar da o kadar artacaktır. Sonucunda tutarlılığı sorgulanır bir noktaya gelecektir. Örnekteki birey düşüncesini değiştirebilir, bugün farklı bir ay sonrasında farklı tutum sahibi olabilir. Bir ay sonraki tutumuyla o davranışını açıklamamız olası değildir. Bu sebeple seçim anketleri farklı zaman aralıklarıyla yapılır, tekrarlanır ve ona göre yorumlanır.
Sonuç olarak, Planlanmış Davranış Teorisine göre bireyler, davranışları ve davranışlarının sonuçları hakkında ön değerlendirme yapar, bir amaç belirler, ona ulaşmak için bir davranışa karar verir ve eyleme dönüştürürler. Buna göre, bir davranış için belirleyici olan doğrudan tutum değil davranışa yönelik amaç yani niyettir. Sosyal Psikoloji başta olmak üzere birçok alanda kabul görmüştür. Elbette teoriye, planlanmadan ve düşünülmeden de davranışlarda bulunulduğu ileri sürülerek birtakım eleştiriler yöneltilmiştir. Ancak günümüzde birçok marka, şirket ve politikacı bu kurama göre strateji belirlemektedir. Özellikle bireyleri etkileyerek davranışlarında değişikliğe sebep olmaya çalışan reklam şirketleri tarafından büyük rağbet görmektedir.
Ajzen, Icek. “The Theory of Planned Behavior”, Organizational Behavior and Human Decision Processes, 50 (2), 1991, 179-211.
Erten, Sinan. “Planlanmış Davranış Teorisi ile Uygulamalı Ders İşleme Öğretim Metodu”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 19 (2), 2002, 217-233.
Fishbein, Martin & Ajzen, Icek. Belief, Attitude, Intention, and Behavior: An Introduction to Theory and Research. Reading, MA: Addison-Wesley, 1975.
Toplum düzeyinde “şey”lere yani yaşam döngüsünde karşımıza çıkan nesnelere anlam...
Bireylerin bir araya gelerek oluşturduğu aktif yapı toplum olarak tanımlanır. Bu sosyal yapı birtakım dinamikler ile bir...
Maruni cemaatinin kurucusu Aziz Marun’dur. 4. yüzyılın ortalarında Suriye'de doğan Marun, davet çalışmalarıyla...
D'Hondt sistemi, seçimlerde kullanılan seçim yöntemlerinden biridir. Bu sistem, birçok ülkede,...
Etrüskler, M.Ö. 9. yüzyılda Tiren Denizi'nin kuzeyindeki Etruria bölgesinde, bugünkü...
Kültür endüstrisi, sanat, edebiyat, film, müzik, yayıncılık, tiyatro gibi alanlarda üretilen ve...
Frankfurt Okulu'nun kökenleri, 1923 yılında Frankfurt Üniversitesi'nde Max Horkheimer önderliğinde...
Herkesin tuttuğu bir takım, desteklediği bir ideolojik grup veya benzeri bir oluşum vardır. Peki kendinizi bu oluşumlarla...
Kişinin çevresine statüsünü göstermek veya satın aldıklarıyla itibar kazanmak amacıyla yaptığı...
İbn Haldun, Hicri 732 (1332) yılında Tunus’ta dünyaya gelmiştir. Kendisi, hayatının çok büyük...