Panoptikon, Yunanca “her şeyi gören” anlamına gelen “panoptes” kelimesinden türetilmiştir. Daire şeklinde tasarlanmış hapishane hücrelerinden oluşan bir bina ve ortasına yerleştirilen merkezi bir gözetleme kulesi biçiminde hayata geçirilen bir disiplin kavramıdır. Bir gardiyan kuleden her hücreyi ve mahkûmu görebilirken mahkûmlar kulenin içini göremezler ve izlenip izlenmediklerini asla bilmezler.
Bu hapishane modeli İngiliz filozof Jeremy Bentham tarafından tanıtıldı. Ona göre iktidar görünür olmalı fakat gözetleyip gözetlemediği belli olmamalıydı. Bu inancının tezahürü bu tür bir hapishane modeli oldu. Bentham, görünüşte sürekli olan bu gözetim sayesinde toplumun tüm gruplarının değiştirilebileceğine inanıyordu. Ahlaki reformlar yapılacak, sağlık korunacak, endüstri canlandırılacak ve toplum ileriye götürülecekti; bunların hepsi gözetleme sayesinde olacaktı.
Her ne kadar Bentham’ın yaşamı boyunca hiçbir panoptikon inşa edilmemiş olsa da onun ilkeleri önemli tartışmalara yol açtı. 1965’te muhafazakâr tarihçi Shirley Robin Letwin, panoptikon hapishanesinin, insanlığa yer bırakmayacak kadar korkunç bir verimliliğe sahip bir araç olduğunu savundu. Bentham’ı sınırsız gücün tehlikelerini unutmakla suçladı ve “Bentham’ın reform tutkusuyla korktuğu şeyin yolunu hazırladığını” söyledi. Son dönemdeki Liberteryen düşünürler, Bentham’ın tüm felsefesinin totaliter devletlerin yolunu açtığını düşünmeye başladılar. 1965 yılında “The Haunted House of Jeremy Bentham”ı yayınlayan Amerikalı tarihçi Gertrude Himmelfarb, Bentham’ın gözetim mekanizmasını bir baskı ve sosyal kontrol aracı olarak tasvir etmede ön saflarda yer alıyordu. David John Manning, 1986’da “The Mind of Jeremy Bentham”ı yayınladı. Burada Bentham’ın istikrarsızlık korkusunun, onun acımasız bir sosyal mühendisliği; mahremiyetin veya hoşgörünün olamayacağı bir toplumu savunmasına neden olduğunu düşündü.
1970’lerin ortalarında panoptikon, Fransız psikanalist Jacques-Alain Miller ve Fransız filozof Michel Foucault tarafından daha geniş bir ilgi odağı haline getirildi. 1975’te “Hapishanelerin Doğuşu”nda panoptikonu modern disiplin toplumunun metaforu olarak kullandı. Disiplin toplumunun 18. yüzyılda ortaya çıktığını ve disiplinin, sistemde uysallık ve fayda sağlama nihai amacı ile sosyal düzeni sağlamaya yönelik tekniklerden oluştuğunu savundu. Foucault panoptikon mimarisiyle ilk kez 18. yüzyılın ikinci yarısında klinik tıbbın ve hastane mimarisinin kökenlerini incelerken karşılaştı. Disiplinin modern öncesi krallar toplumunun yerini aldığını ve panoptikonun, bir bina olarak değil bir iktidar mekanizması ve politik teknolojinin bir diyagramı olarak anlaşılması gerektiğini savundu.
Foucault, gözetleme ve bilgi biriktirme hakkının hapishanelerden hastanelere, okullara ve daha sonra fabrikalara kadar genişletildiği 18. yüzyılın sonlarında, disiplinin teknolojik eşiği çoktan aştığını dile getirdi. Foucault tarihsel analizinde, halka açık infazların ortadan kalkmasıyla birlikte aklın yönettiği bir toplumda ceza olarak acının yavaş yavaş ortadan kaldırıldığını öne sürdü. 1970’lerdeki modern hapishaneler, ıslah edici teknolojisiyle birlikte devletin değişen yasal yetkilerine dayanıyordu. Fiziksel cezaya olan kabul azalırken devlet, gözetim gibi daha incelikli cezalandırma yöntemlerini uygulama hakkını kazandı.
Fransız sosyolog Henri Lefebvre kentsel mekânı ve Foucault’nun panoptikon hapishanesine ilişkin yorumunu inceleyerek mekansallığın sosyal bir olgu olduğu sonucuna vardı. Lefebvre, mimarinin insanlar ve nesneler arasındaki ilişkiden doğan bir panoptikondan başka bir şey olmadığını ileri sürdü.
1984 yılında Michael Radford, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört filminde sahnelediği sinematografik panoptikonla uluslararası ilgi topladı. Dönüm noktası niteliğindeki gözetleme anlatısı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’teki (1949) tele ekranlar hakkında George Orwell şunları söylemişti: “Elbette herhangi bir anda izlenip izlenmediğinizi bilmenin hiçbir yolu yoktu... Bu şekilde yaşamak zorundaydınız... Çıkardığınız her sesin duyulduğunu ve karanlık dışında her hareketin incelendiğini bir düşünsenize.” Radford’un filminde tele ekranlar çift yönlüydü ve giderek artan sayıda tele ekran cihazının olduğu bir dünyada Okyanusya vatandaşları, düşündüklerinden daha fazla gözetleniyorlardı.
Fransız filozof Gilles Deleuze, yeni ortaya çıkan gözetim çalışmaları alanını 1990 tarihli ”Denetim Toplumları Konusunda Bir Ek” makalesiyle şekillendirdi. Deleuze, makalesinde kontrol toplumunun disiplin toplumunun yerini aldığını savundu. Deleuze, okullar, fabrikalar, hapishaneler ve ofis binaları gibi fiziksel kapalı alanların yerini, üretimi ve tüketimi yönetmek amacıyla gözetimi genişleten ve kendi kendini yöneten bir teknolojinin aldığını ileri sürdü.
1997’de Thomas Mathiesen, kitle iletişim araçlarının toplum üzerindeki etkilerini analiz ederken Foucault’nun panoptikon metaforunu genişletti. Televizyon yayını gibi kitle iletişim araçlarının birçok insana, az sayıdaki insanı kendi evlerinden izleme ve ünlülerin hayatlarına bakma olanağı verdiğini savundu. Kitle iletişim araçları böylece disiplin toplumunu izleyici toplumuna dönüştürmüştü. 1998’deki hicivli bilim kurgu filmi ”The Truman Show”da, kahraman sonunda, kendisi tarafından bilinmeyen, hayatını günün her saatinde ve dünyanın dört bir yanında yayınlayan realite televizyon programı OmniCam Ekosfer’den kaçıyordu.
Ancak 2002’de Peter Weibel, eğlence sektörünün panoptikonu bir tehdit veya ceza olarak değil, “eğlence, özgürleşme ve zevk” olarak gördüğünü belirtti. Endemol Entertainment’ın bir grup insanın bir konteyner stüdyo dairede yaşadığı ve kendilerinin sürekli kaydedilmesine izin verdiği Big Brother (bizdeki adıyla Biri Bizi Gözetliyor) televizyon programlarına atıfta bulunarak Weibel, panoptikonun kitlelere “güç zevki, iktidar zevki” sağladığını savundu. Bu iktidar zevki “sadizm, röntgencilik, teşhircilik, skopofili (bakılma arzusu) ve narsisizm” içermekteydi.
Filozof ve psikolog Shoshanna Zuboff, panoptikonun pazarlama için de kullanılabileceğini öne sürerek onu “gözetim kapitalizmi” olarak adlandırdı. Zuboff bilgisayarın rolünü, bir kişinin tamamladığı iş miktarını izleyebilen bir “bilgi panoptikonu” olarak özetledi.
Bugün panoptikon daha uygulanabilir görünmektedir. İşverenler, evden çalışan personelin mesai saatlerinde çalıştıklarından emin olmak için tuş vuruşlarını gizlice takip edecek programlar; ebeveynler, çocuklarının cep telefonu kullanımını izlemek için yazılım alabilmektedirler. Dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, terör saldırıları planladığından şüphelenilen kişiler hakkında internet verilerini toplayabilmek için yasalar çıkarmaktadır. Toplu taşıma kartları bile vatandaşların fiziksel hareketlerini izlemek için kullanılabilmektedir.
Bu tür izleme ve veri toplama özellikle panoptikona benzer çünkü tek yönlü bir bilgi yoludur. Bilgisayarınızın önünde oturduğunuzda, web’de gezindiğinizde, haber akışınızda aşağı doğru indiğinizde ve video izlediğinizde bilgiler derlenir ve ISP’nize gönderilir. Bu senaryoda bilgisayar, Bentham’ın panoptikon kulesidir ve siz de bilginin çıkarıldığı öznesiniz. Hattın diğer ucunda hiçbir şey iletilmiyor, hiçbir bilgi açıklanmıyor. Sosyal medyada ve tarayıcınıza düşen her çevrimiçi davranışınız ve eyleminiz her zaman görülebilir ancak gözlemciyi asla göremezsiniz.
Deleuze, Gilles, ”Denetim Toplumları Konusunda Bir Ek”, Birikim, Erişim 14 Şubat 2024, https://birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-142-143-subat-mart-2001/2334/denetim-toplumlari-konusunda-bir-ek/4382
Foucault, Michel, “Hapishanenin Doğuşu”, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınları, 2019.
Himmelfarb, Gertrude, “The Haunted House of Jeremy Bentham”, Duke University Press, 1965.
Lefebvre, Henri, “Mekanın Üretimi”, çev. Işık Ergüden, Sel Yayıncılık, 2023.
Letwin, Shirley Robin, “The Pursuit of Certainty”, Cambridge University Press, 1965.
Manning, David John, “The Mind of Jeremy Bentham”, Longmans, 1986.
Mathiesen, Thomas, “The Viewer Society: Michel Foucault’s ‘Panopticon’ Revisited”, Theoretical Criminology, 1 (2), 215-234, 1997.
Orwell, George, “1984”, çev. Celal Üster, Can Yayınları, 2000.
Weibel, Peter, “Pleasure and the Panoptic Principle”, CTRL [SPACE] Rhetorics of Surveillance from Bentham to Big Brother, edited by Thomas Y. Levin, Ursula Frohne, and Peter Weibel, 206–223. Cambridge, MA: MIT Press, 2002.
Zuboff, Shoshanna, “The Age of Surveillance Capitalism”, Profile Books, Ltd, 2019.
Evrenin nasıl ortaya çıktığı, evrende var olan şeylerin kökeninin ne olduğu sorusu insanlığın en eski ve temel...
Yol, kaos ve düzen Çin felsefesinin merkezinde yer alan üç önemli kavramdır. Yol, düşünce...
Karakteristik pos bıyığı, acı yaşantısı ve kafa karıştıran eserleriyle tanınan Friedrich W. Nietzsche, felsefenin büyük...
Zihin felsefesinde tartışılagelen en temel konulardan biri fizikalizm üzerinedir 1931 yılında Otto Neurath ve 1932’de...
Ockham'ın usturasının prensibi genellikle İngiliz teolog, mantıkçı ve bir Fransisken rahibi olan Ockhamlı William'a...
Müslüman filozof ve hukuk bilgini Ebu Hamid el-Gazzâli (1058-1111), Descartes'tan 500 yıl önce...
Türkçeye “hayvancılık” olarak çevirebileceğimiz animalizmin ayırt edici iddiası temel metafizik...
Yaklaşık 2500 yıl kadar önce Elealı filozof Zenon ortaya birtakım fikirler attı ve çılgınca sorular sordu. Zenon...
8. ve 15. yüzyıllar Hıristiyan Ortaçağ felsefesinde Skolastik dönem olarak bilinmektedir. Bu dönemde...
Orwell’in siyaset felsefesinde temel iki kavram; 1930’ların ortasından hayatının sonuna kadar savunduğu sosyalizm...