Bugünlerde sakinleri tarafından Siwa olarak bilinen dünyaca ünlü "Amun Vahası”, bir zamanlar tüm Mısır vahaları arasında en gizemli ve en büyüleyici olanıydı. Siwa, yakın zamanlara kadar Mısır'ın en ulaşılmaz vahasıydı çünkü 20. yüzyılın ortalarına kadar Mısır tarafından bile yönetilmiyordu. Son 13 yüzyılda olduğu gibi çoğunlukla Berberi topluluğu tarafından yurt edinilmişti. Siwa, izolasyonu, doğal güzelliği ve tarihi çağrışımları nedeniyle birçok gezgin için özel bir çekiciliğe sahiptir. Yine de Mısır'ın önemli turistik destinasyonları arasında yer almamaktadır.
Bu vahaya yüzyıllar boyunca farklı isimler verilmiştir. 15. yüzyılda bu vaha, Arap yazarlar tarafından "Santariye" olarak anılırken, 17. yüzyılda bu isim tamamen unutulmuş ve yerini "Siwa" adı almıştır. Greko-Romen döneminde vaha, Yunan yazarlar tarafından burada bulunan ünlü kehanet tapınağından dolayı "Jüpiter-Amun Vahası" olarak anılmıştır. Bu dönemde adı, Siwa'dan yedinci vaha olarak bahseden Edfu tapınağındaki “Yedi Vaha” isimli ünlü metninde geçmektedir. Metinde bu vahanın tanrısının tanrı Amun olduğundan ve burada Horus ile annesi İsis'e tapınıldığından bahsedilmektedir. Siwa adı farklı anıtlarda defalarca anılmıştır.
Siwa, Batı Mısır Çölü’nün kalbinde, Libya sınırlarının yaklaşık 50 km doğusunda ve Akdeniz liman kenti Mersa Matruh'un 300 kilometre güneybatısında yer almaktadır. Mısır'dan Trablus'un ortasına kadar uzanan bir dizi vaha arasında en kuzeydeki vahadır. Antik çağda adlandırıldığı şekliyle bu "Kutsal Adalar", kireçtaşı kayalıklarıyla çevrili doğal çöküntülerdir ve çok sayıda su kaynağı tarafından verimli ve yaşanabilir hale getirilmiştir. Siwa, doğudan batıya yaklaşık 82 km uzunluğunda, batıda 9 km genişliğinde ve doğuda 28 km'ye ulaşan bir çöküntü içindeki küçük bir vaha grubundan oluşur. Siwa kasabası deniz seviyesinin yaklaşık 24 metre altında yer almaktadır.
Siwalılar aslen Berberi, Bedevi ve Sudanlı ırkların karışımıdır ve bu ırkların hem fiziki hem de manevi özellikleri aralarında rahatlıkla tespit edilebilmektedir. Antik çağlardan beri Mısırlılardan farklıydılar ve Kuzey Afrika halklarıyla yakından akrabaydılar. Kendi aralarında Berberi lehçelerinden Siwaca olarak bilinen kendi dillerini konuşurlar. Şunu da belirtmek gerekir ki bugün hemen hemen herkes Arapça'yı ikinci dil olarak kullanmaktadır. Ancak Arapçanın etkisi giderek artmakta ve Siwacaya daha fazla Arapça kelime ve ifade getirilip eklenmektedir. Dolayısıyla Siwaca bugün yok olma tehdidi altında olan dillerden birisidir.
Siwa'daki erkekler sosyal konumlarına göre giyinirler, zenginler ve şeyhler Libya kabilelerinin reislerini taklit ederek başlarına fes geçirirler ve vücutlarını geniş ipek veya yün ile sararlar. Zengin olmayan Siwalı erkeklerinin sıradan elbisesi galabiye olarak bilinen geniş, beyaz keten elbisedir. Kadınlara gelince, hepsi koyu renkli giysiler giyerler ve dışarı çıktıklarında kendilerini tepeden tırnağa "milaya" adı verilen geniş siyah bir örtüye sararlar. Siwalı kadınlar yüzlerini peçeyle örtmemekte, bunun yerine bir yabancıyla karşılaştıklarında yüzlerini "milaya"nın bir kısmıyla örtmektedirler. Kadınlar evde parlak renkli elbiseler giyerek ve rengarenk cam boncuklar, gümüş bilezikler, kolyeler ve küpeler şeklinde süs eşyaları takarak kişisel süslemelerine büyük önem verirler.
Siwa antik kenti aslen, Kahin Tapınağı, Umm Ebeideh Tapınağı ve Güneş Pınarı’ndan oluşan vahanın üç anıtının kalıntılarının hala ayakta durduğu Aghurmi'deydi.12. yüzyılın sonlarında, Kuzey Afrika'dan gelen Berberi göçmenler eski nüfus arasına vahaya yerleşti. Antik kente büyük zarar veren ve göçmenlerin kendileri için yeni bir müstahkem yerleşim yeri inşa etmelerine neden olan Arap Bedevileri tarafından sürekli saldırıya uğradılar. Siwa el yazmasına göre, bugünkü Siwa kasabası olan bu yeni yerleşim yeri, M.S. 1302 yılında kurulmuş ve Berberi dilinde "kasaba" anlamına gelen "Şali" olarak adlandırılmıştır. Shali'deki tüm evler, savunma amacıyla tek girişi olan güçlü bir surun içine inşa edilmişti. Siwa nüfusu arttıkça, her aile, diğer aile üyelerinin barınması için evlerinin üstüne bir kat ekliyordu, ancak hiç kimsenin Aghurmi veya Shali'nin surlarla çevrili duvarlarının dışına ev inşa etmesine izin verilmiyordu.
Bütün bunlar 1820 yılında Siwa'nın Mısır Hidiv’i Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın birlikleri tarafından fethedilmesiyle değişti. Çünkü Siwalılar onları müstahkem şehirlerin dışında yeni yerleşim yerleri inşa etmekten alıkoyan Bedevi saldırılarından fetih sayesinde kurtuldu. 1926'da Siwa'ya alışılmadık derecede şiddetli bir yağmur yağdı ve üç gün boyunca devam etti. Shali ve Aghurmi'deki pek çok evin çökmesine, özellikle de bu evlerin, tuz emdirilmiş topraktan alınan çamurdan yapılan, çimentoya çok benzeyen bir yapı malzemesi olan “karşif” ile inşa edilmesine neden oldu. O zamandan beri Siwalılar eski evlerini terk edip tepelerin eteklerine daha sağlıklı yenilerini inşa etmektedirler. Günümüzde ziyaretçiler, sokakları çok dar, karanlık ve çatılı olduğundan “arı kovanı” olarak tanımlanabilecek bu antik kentleri gezmenin tadını çıkarmaktadırlar.
Bilim adamları vahayı ilk bulduklarında şunu belirtmişlerdi: “Akan derelerle sulanan, meyve veren her türden ağaçla zengin bir şekilde dikilmiş, uçsuz bucaksız kuru ve kumlu bir çölle çevrili hoş çeşmelerle doluydu.” Siwa, varlığını yoğun tarıma izin veren çok sayıda kalıcı tatlı su kaynağına borçludur. Eski yazarlara göre bin tane pınarı vardı ama günümüzde sayıları 200 civarına düşmüştür. Bunların 80'inin vaha için büyük önemi bulunmaktadır. Bu ekili alanlarda üzüm, kayısı, incir, limon, nar ve şeftali gibi çok çeşitli meyvelerin yanı sıra domates, salatalık, sarımsak, pirinç, mısır, arpa ve fasulye gibi sebze ve bakliyatlar da üretilmektedir. Bununla birlikte ürettikleri başlıca ürünler hurma ve zeytinyağıdır. İyi kalitede yağ üreten yaklaşık 40.000 zeytin ağacı ve farklı türlerde kaliteli hurma üreten yaklaşık 200.000 hurma ağacı bulunmaktadır. Bu, Siwalı erkeklerinin ağırlıklı olarak tarım sektöründe çalıştığı anlamına gelmektedir.
Siwa'nın izolasyonu, yakın zamanda Siwa ve Kara'yı yaklaşık 300 km uzaklıktaki Marsa Matruh'a bağlayan asfalt yolların inşasıyla kırılmıştır. Siwa halkı modern dünyayla yüzleşirken hem kültürleri hem de çevreleri bozulma riskine maruz kalmıştır. Hükümet ve özel sektör, petrol ve gaz üretimine, büyük ölçekli tarım projelerine ve maden suyunun şişelenmesi gibi küçük ölçekli sanayiye yatırım yaptı. Ancak Siwa, uygun potansiyeli sayesinde ekoturizm, kültür turizmi, çöl safarisi ve sağlık turizmi alanlarında gelişmeye başlamıştır.
Belgrave, C. Dalrymple, “Siwa, The Oasis of Jupiter Ammon”, John Lane The Bodley Head Ltd., 1923.
Fakhry, Ahmed, “Recent Excavation at the Temple of the Oracle at Siwa Oasis”, Beitrage Zur Agyptischen Bauforschung Und Altertumskunde, 12, 1971, 17-33.
Fakhry, Ahmed, “Siwa Oasis”, The American University in Cairo Press, 2005.
Hammad, Manal B. & Hosny, May, A., “Siwa Oasis, A Neglected Paradise”, Erişim Tarihi: 05.10.2023, https://www.researchgate.net/publication/343105681_SIWA_OASIS_A_NEGLECTED_PARADISE
Levha tektoniği, Dünya'nın yer kabuğunun yavaş yavaş hareket ettiği fikrini ortaya koyan bir teoridir. Yer kabuğu...
Coğrafyacı al-Mas’udi, İber yarımadasında yaşayan Müslüman Arapların Atlantik okyanusunu keşfetmek amacıyla...
Babil tarihi, Mezopotamya'daki Babil kentinin tarihini kapsar. Babil, günümüzde Irak'ın güneyinde...
Tikal Tapınağı, Maya uygarlığı tarafından M.Ö. 4. yüzyılda inşa edilmiştir. Tikal, Maya uygarlığı döneminde...
Mısır Piramitleri, insanlık tarihindeki en etkileyici mimari başarılardan bazılarıdır.
Angkor Vatı, Kamboçya'da bulunan ve dünyanın en önemli arkeolojik bölgelerinden biri olan Angkor...
Antik ticaret yollarından oluşan bir ağ olan Baharat Yolu, baharatların menşe yerlerinden uzak noktalara taşınmasını kolaylaştırarak...
Dünya üzerinde hiçbir devletin söz hakkının olmadığı, insanlar tarafından kolonileştirilmemiş, yerli...
Faslı bir alim ve seyyah olan İbn Battuta, dönemin tüm kaşiflerinden daha uzaklara giderek yaptığı olağanüstü...
Güney Amerika’nın kadim halkları arasında yer alan Aztek İmparatorluğunun başkenti konumundaki Tenochtitlan,...