“Kişisel kimlik” başlığı altında sorulması gereken sorular arasında şunlar yer almaktadır: “Biz neyiz?” ve “Hangi koşullar altında zaman içinde varlığımızı sürdürüyoruz?” Bu sorulara yönelik animalizm olarak bilinen görüş, her birimizin Homo sapiens türünün bir organizması olduğumuz ve varlığımızı sürdürme koşullarımızın hayvanlara ait olduğu yanıtını vermektedir.
Aristotelesçi mirasına rağmen animalizm, kişisel kimlik tartışmasında nispeten yenidir. Bu görüşe ilişkin ilk ipuçları 1980’lerin başında Wiggins ve Wollheim'ın çalışmalarında bulunabilirken, bu görüşün kişisel kimlikle ilgili çağdaş tartışmaya dâhil edilmesinden başlıca sorumlu olanlar arasında 1990’dan 2000 yılına kadar geçen sürede Ayers, Carter, Olson, Snowdon ve Van Inwagen yer almaktadır. Destekçileri azınlıkta kalıyor gibi görünse de, animalizm o zamandan beri birçok filozofun ilgisini çekmiş ve birçok savunucu elde etmiştir. Bu felsefi görüşe “animalizm” adı Snowdon tarafından verilmiş ve bu isim geniş çapta benimsenmiştir.
Türkçeye “hayvancılık” olarak çevirebileceğimiz animalizmin ayırt edici iddiası temel metafizik doğamızla ilgilidir: “İnsan, homo sapiens türü bir organizma olması nedeniyle bir hayvandır.” Bu görüş, 1990'larda psikolojik görüşün ana rakibi haline gelen “animalizm” teorisinin savunucuları tarafından gündeme getirilmiştir. Amerikalı filozof Eric Olson ve diğerlerine göre insanlar, tüm hayvanlar gibi belirli bir süre yaşamını sürdüren, bir organizmanın yaşamını oluşturan biyolojik süreçler tarafından oluşturulan biyolojik süreklilikten oluşan, biyolojik olarak bireyselleşmiş hayvanlardır. Başka bir ifadeyle insanlar doğup büyüyen ve sonunda tüm hayvanlar gibi ölen biyolojik varlıklar olması nedeniyle birer hayvandırlar.
Basit görünen bu çıkarımların temelinde felsefedeki kişisel kimlik tartışmaları yatmaktadır. Kişisel kimlik sorunu, türümüze ait varlıklar hakkındaki iki tartışılmaz olgudan ortaya çıkmaktadır. Birincisi, her birimiz geçmişte bir noktada var olduk; her birimiz bir süre varlığımızı sürdürdük ve her birimiz gelecekte bir noktada yok olacağız. İkincisi, varlık durumumuz sürekli bir değişim içindedir. Büyüyoruz ve küçülüyoruz; öğreniyoruz ve unutuyoruz; yaşıyoruz ve ölüyoruz. Buradaki zorluk, bu iki varoluşsal olguyu (geçicilik ve değişkenlik) bilgilendirici bir şekilde açıklamaktır. Geçici olan ve sürekli değişen varlıklar olarak insan nedir?
İnsanın bir ruh taşıdığı ve insanı hayvandan farklı kılan şeyin sadece düşünme yetisi değil, aynı zamanda bir ruha sahip olması yönünde görüş bildiren psikolojik yaklaşıma bir itiraz olarak çıkan animalizme göre, insan hayvanlarının esasen ve en temelde hayvan olduğu yönündeki varsayımdan, her birimizin esasen ve en temelde bir hayvan olduğumuz sonucu çıkmaktadır. Esasen hayvan olduğumuz iddiası, hayvan olmadan var olamayacağımızı ifade ederken, en temelde hayvan olduğumuz iddiası, geçici yaşam koşullarının hayvan statümüzden kaynaklandığını öne sürmektedir. Bu geçici yaşam koşullarının genellikle biyolojik karakterde olduğu varsayıldığından, animalizm bazen 'biyolojik görüş' veya 'organizma görüşü' olarak da anılmaktadır.
Bu görüşü savunanlar tarafından animalizmi desteklediklerini düşündükleri çeşitli argümanlar da sıralanmıştır. Bazen 'çok fazla zihin argümanı' veya 'düşünen hayvan argümanı' olarak adlandırılan en bilineni, Carter, Olson ve Snowdon tarafından bağımsız olarak geliştirilmiştir. Bu argüman, animalizmin temel iddiasının yanlış olduğunu varsaymaktan kaynaklanan saçmalıkları göz önüne sermeyi amaçlar. Böylece animalizmin doğruluğu yanlışlama üzerinden ispat edilmeye çalışılır:
1. Sandalyenizde oturuyorsunuz. O sandalyede bir insan hayvanı şu anda oturmaktadır.
2. Sandalyenizde oturuyorsunuz ve açıkça düşünüyorsunuz ve algılıyorsunuz. Şu anda sandalyenizde oturan hayvan düşünüyor ve algılıyor.
3. Şimdi sandalyenizde oturup düşünen sizden başka bir hayvan bulunmuyor. Orada oturup düşünen tek bir varlık var. O da sizsiniz.
4. Şimdi, eğer siz bu hayvanla aynı olmasaydınız, o zaman eşzamanlı olarak paralel çalışan iki zihinsel yaşam olurdu: sizin sahip olduğunuz düşünceler ve algılar ile hayvanın sahip olduğu niteliksel olarak özdeş düşünceler ve algılar. Ama bu çok saçmadır. Dolayısıyla hayvancılığın temel iddiası doğrudur: Siz, sandalyede oturup düşünen insan hayvanısınız.
Hayvancılığa yönelik itirazlar çeşitli kaynaklardan gelse de, felsefi olarak tartışmasız en güçlüsü Locke'un insan-hayvan ayrımından destek almıştır. Örneğin, Locke'un prens ve ayakkabı tamircisi hakkındaki tartışmasını uyarlayan çeşitli "beden aktarımı" itirazları, bir kişinin içinde bulunduğu hayvan bedeninden tamamen farklı bir hayvan bedenine aktarılması durumunda ne olacağını sorar. Bu tür senaryolar bizim aslında hayvan olmadığımızı ve varlığımızı sürdürme koşullarımızın hayvanlara ait olmadığını öne sürmektedir. Diğer eleştirmenler -özellikle Lynne Rudder Baker ve Sydney Shoemaker- kişiyi kişi yapan benliği ile bedeni arasında ciddi bir ayrım olduğunu dile getirmektedirler. Baker'ın görüşüne göre, biyolojik anlamda birer hayvan olsak da, zihin ve benliklerimiz vasıtasıyla biz insanlarla özdeşiz ve insanlar hayvan değildir.
Shoemaker da dâhil olmak üzere psikolojik görüşün savunucuları, yukarıdaki öncüllerle oluşturulan birden fazla zihne bağlı olmanın imkânsızlığı önermesini reddetmektedirler. İnsanlar ve onların biyolojik hayvanları aynı fiziksel özellikleri paylaşsa da sonuç, zihnin iki farklı şeyde (insan ve hayvan) örneklenmesi değil, tek bir şeyde, yani insanda örneklenmesidir. Burada olan şey insanların fiziksel özelliklerinin, gelip geçicilik koşullarına sahip bir bedenin kabında, zihinsel özellikleri gerçekleştirecek şekilde gömülü olmasıdır. Onların animalizme karşı savundukları şey, Locke'un benzer bir görüşüne, yani bedensel teoriye karşı savunduğu şeyle aynıdır: Animalizm, bir beyin naklinde (ya da Black Mirror dizisinin bazı bölümlerinde işlendiği şekliyle bir zihin transferinde) kişinin beyinle birlikte gideceği yönündeki son derece makul sezgiyi reddetmektedir.
Kişisel kimlikle ilgili çağdaş tartışmalarda ele alınan diğer konular arasında, ölümden sonra hayatta kalmanın mümkün olup olamayacağı, kişilerin bedensiz biçimde var olup olamayacağı ve yapay zekâlı bilgisayarlar örneğinde olduğu gibi organizmalar tarafından oluşturulmayan kişilerin bulunup bulunamayacağı yer almaktadır.
İnsanı bir hayvan türü olarak düşünmenin elbette etik sonuçları da bulunmaktadır. Animalizm hümanizmin aşılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Hümanizm, insanın çıkarlarına veya değerlerine odaklanan bir doktrin, tutum veya yaşam biçimidir. Özellikle doğaüstücülüğü reddeden ve bireyin onurunu, değerini ve akıl yoluyla kendini gerçekleştirme kapasitesini vurgulayan bir felsefedir. Animalizm ise tüm duyarlı varlıkların değerini vurgulayan felsefi ve etik bir duruş olduğunu iddia etmektedir. Bu açıdan hümanizme benzer; tek farkı, insan olmayan duyarlı hayvanları sırf türümüze ait olmadıkları için dışlamamasıdır.
Bailey, Andrew M., “Animalism”, Philosophy Compass, 10(12), 2015, 867–883.
Blatti, S., “Animalism” in The Continuum Encyclopedia of British Philosophy, ed. A. C. Grayling, Andrew Pyle, and Naomi Goulder, Thoemmes Continuum, 2006, 1, 108–109.
Oxford Reference, “Animalism in Personal Identity”, Erişim: 12 Eylül 2013 https://www.oxfordreference.com/display/10.1093/oi/authority.20110803095414348
Stanford Encyclopedia of Philosophy, “Animalism”, 15 Haziran 2019, Erişim: 11 Eylül 2013 https://plato.stanford.edu/entries/animalism/
Evrenin nasıl ortaya çıktığı, evrende var olan şeylerin kökeninin ne olduğu sorusu insanlığın en eski ve temel...
Yol, kaos ve düzen Çin felsefesinin merkezinde yer alan üç önemli kavramdır. Yol, düşünce...
Karakteristik pos bıyığı, acı yaşantısı ve kafa karıştıran eserleriyle tanınan Friedrich W. Nietzsche, felsefenin büyük...
Zihin felsefesinde tartışılagelen en temel konulardan biri fizikalizm üzerinedir 1931 yılında Otto Neurath ve 1932’de...
Ockham'ın usturasının prensibi genellikle İngiliz teolog, mantıkçı ve bir Fransisken rahibi olan Ockhamlı William'a...
Müslüman filozof ve hukuk bilgini Ebu Hamid el-Gazzâli (1058-1111), Descartes'tan 500 yıl önce...
Yaklaşık 2500 yıl kadar önce Elealı filozof Zenon ortaya birtakım fikirler attı ve çılgınca sorular sordu. Zenon...
8. ve 15. yüzyıllar Hıristiyan Ortaçağ felsefesinde Skolastik dönem olarak bilinmektedir. Bu dönemde...
Orwell’in siyaset felsefesinde temel iki kavram; 1930’ların ortasından hayatının sonuna kadar savunduğu sosyalizm...
Sokrates etik ve ahlak konularında konuşmuş önemli bir isimdir. Mutlu olmayı ahlaklı olmakla bir sayan Sokrates'e...