Frederick Taylor, her işçinin yaptığı işten kaytarmaya meyilli olduğunu düşünüyordu. Bu düşüncesinden hareketle fabrikalarda katı kurallarla verimliliği arttırmayı hedefliyordu. Daha sonra “The Principles of Scientific Mangement” adlı makalesinde, o zamanlarda pek aşina olunmayan bir sistemden bahsetti. Ona göre emek üretkenliğini arttırmak için her işçinin birbirinden farklı işlerde çalışması gerekiyordu. Yani, fabrikalarda iş bölümü yapılmalıydı. Bu yöntemin uygulanmasıyla birlikte işçilerin verdikleri emek aynı kalırken, ortadaki çıktılar inanılmaz derecede artıyordu.
Henry Ford, Taylor’ın bu fikrinden hareketle araba fabrikasında bu yöntemleri uygulamaya başladı. İşleri basit ve tekrar edecek şekilde parçalara böldü. Tekerlek üretimi bile onlarca aşamaya bölünmüştü. Nihayetinde yine de onun hedeflediği kadar araba üretilemiyordu. Ford, dünyada satış rekorları kıracak olan “Model T” adlı arabasının üretimi için tekrar radikal bir değişime gitti. Taylor’ın iş bölümü fikirlerinin üstüne kendi vizyonunu da ekledi. Artık işçiler, üretim aşamasındaki arabanın yanına gidip işlerini orada halletmekle zaman kaybetmeyeceklerdi. Kurulan hat sistemiyle beraber arabalar işçilerin önüne gelecekti ve böylece işçiler işin olduğu yere gitmeyecek; iş, işçilere gelecekti. Ayrıca yöneticiler, bu hatların hızlarını belirleyecekler ve işçilerin temposunu kendileri ayarlayabileceklerdi.
Bu yeni sistemle birlikte Ford, üretim ve satış patlaması yaşadı, servetine servet kattı. Artık her yerde “Model T” arabalar vardı. Bu yeni sistemle birlikte işçiler Marx’ın daha önce bahsettiği yabancılaşma kavramının tepe noktasını yaşıyorlardı. Hatların hızlarını da yöneticiler belirlediği için işçiler bu tempoya uymakta zorluk yaşıyorlar ve yetişemiyorlardı. Bu durum, Charlie Chaplin’in “Modern Times” filmine de konu olacaktı. Bu durumdan dolayı işçiler, sürekli işi bırakıyorlardı. Yerlerine yenilerini bulmaksa Henry Ford için hiç zor olmuyordu. Henry Ford, işçilerine hiçbir fabrikanın vermediği kadar yüksek maaşlar veriyordu ve işi bırakan işçilerin yerleri hızlıca dolduruluyordu. Bu sistemin bir başka güzel yanıysa yapılacak işler artık çok kolay bir hale gelmişti. İş bölümü öyle bir seviyeye gelmişti ki artık bu parça işlerin yapılması için bir ustanın deneyim ve bilgisine ihtiyaç yoktu. Hemen herkesin kolaylıkla öğrenebileceği ve yapabileceği kadar kolay bir haldeydi.
Henry Ford, bu sistem sayesinde her geçen gün servetini arttırmaya devam etti. Yeni dev fabrikalarını açtı, daha gelişmiş montaj hatları kurdurdu. Ford’un binlerce işçisi vardı ve bunların çoğu da göçmenlerden oluşmaktaydı. Ford, göçmen işçileri daha çok çalışsın diye uğraşıyordu. Bunun için Latin Amerikalı işçilerine gidip, daha çok çalışmazlarsa onları kovup yerlerine siyahileri getirmekle tehdit ediyordu. Tabi ki bunu sadece İspanyol asıllı göçmen işçilerine yapmıyordu. Siyahilere ve beyazlara da bu cümlenin farklı versiyonlarını kuruyordu. Bununla birlikte Ford fabrikalarında çalışan işçilerin sendikalara üye olmaları da yasaktı. Zaten 2. Dünya Savaşı’nın ardından komünizmin yayılması tehlikesi iddiasına dayanarak sendikalara karşı topluca bir savaş açılacaktı. Ve yine savaş sonrasında Fordizm, sadece ABD içinde kalmayacak; Avrupa’ya ve Japonya’ya da yayılacak ve yerleşecekti. Marshall Planı ve doğrudan yapılan Amerikan yatırımlarıyla beraber, Fordizm her yere kök salacaktı.
Bütün bu yabancılaşmaya, hoşnutsuzluklara ve işçilerin üzerinde oluşturduğu baskıya rağmen Fordizm, 1970’li yıllara kadar sağlam bir şekilde kaldı. 1973 yılındaki ekonomik durgunlukla beraber ise farklı bir geçiş süreci başladı. Merkez bankalarının karşılıksız bolca para basmaya başlaması, kâr oranlarının düşmesi ve ardından dünya ekonomisinin krize girmesiyle birlikte durum 1970’lerde kötü bir hal aldı. Büyüme oranlarının azalması, işsizlik dalgasının yayılması, enflasyonun giderek artması, Arap- İsrail Savaşı ve Petrol Krizi gibi peş peşe gelen olaylarla beraber Fordist düzenin altını kazacak süreç başladı. İşçiler, daha esnek çalışma rejimlerinde istihdam edilmeye başlandı. Yarı zamanlı, geçici, taşeron türü istihdamlar yayılmaya başladı. Otomasyon ve robot sistemleriyle birlikte yeni örgütlenme biçimleri kullanılmaya başlandı. Örneğin; JIT (Just-in-time) anlayışıyla birlikte ihtiyaç kadar talep, artıksız olarak bir an önce üretilmeye ve istenilen yerlere teslim edilmeye başlandı. Üretimdeki devir hızı, tüketimdeki devir hızına göre hareket etmeye başladı. Fordist ürünlerin ömürlerinden neredeyse yarı yarıya daha kısa ömürlü ürünler -hatta video oyunları ve yazılımlarda çok daha kısa ömürlü ürünler- ortaya çıkmaya başladı. Fordizm’in istikrarlı ve sağlam ürün estetiği yerini gelip geçiciliğe, modaya bıraktı.
Fordizm’de üretim süreci şu şekildeydi: Türdeş mallar topluca üretilir ve standart modeller vardır. Büyük depolar ve stokta bekleyen mallar vardır yani üretim talepten ziyade eldeki kaynaklara göre yapılır. Çalışma yönteminde işçiler tek bir görev yaparlar, iş güvenceleri yoktur, işbaşı eğitimi neredeyse hiç yoktur. Yeni esnek birikimde ise çeşitli ürün türleri esnek ve küçük desteler halinde üretilir, modaya uygun ürünler üretilir yani süregelen bir standart yoktur, stoksuz çalışılır, kalite kontrol üretim sürecinin parçasıdır, eldeki kaynaklara göre değil de talebe göre üretim yapılır. Çalışma yönteminde işçilerin birden çok görevi vardır, işbaşından önce uzun bir süre eğitim verilir, iş güvencesi nispeten Fordizm’e göre daha iyi durumdadır.
Üretim modelleri değişse de bu yapılan yenilikler, değişimler sadece patronların karlarını arttırmayı sağlamaktan ve kapitalizmin daha saldırgan bir şekilde devam etmesini sağlamaktan öteye geçememiştir. “Feminist hareket” için yaptırılan ve Avrupa’da, ABD’de giyilen tişörtlerin Asya’da günlüğü “1 dolar” karşılığı çalışan kadınlar tarafından üretildiği gerçeği bize gösteriyor ki Fordizm’in katı ve baskıcı kurallarının yerini alan esnek üretim modelinde de birçok işçinin zor şartlar altında çalışma süreci devam etmektedir. Ne yazık ki bizler de onların ürettiklerini tüketmeye devam ediyoruz.
Deborah, A., & Johnston, S.-F., "Neolibralizm: Muhalif Bir Seçki", Yordam Kitap, 2014.
Harvey, David, "Postmodernliğin Durumu", Metis Yayınları, 1997.
People's Century: On the Line 1924 (1995). [Sinema Filmi].
Marx, Karl & Engels, Friedrich, "Komünist Manifesto", İthaki Yayınları, 2006.
Çoğu zaman kendisine atfedilen kutsallıkla birlikte anılan öğretmenlik mesleğinin de bir tarihsel süreci...
Sicarii olarak tanımlanan grup adını suikast faaliyetlerinde kullanılan hançerden almaktadır. Kısa ve kıvrımlı olan...
Amerikan İç Savaşı, ekonomileri tarıma dayalı olan ve köleleri iş gücü olarak kullanan Güney...
Suriye ve Mısır önderliğinde Arap Devletleri 1973 yılının 6 Ekim’ine denk gelen Ramazan ayının onuncu gününde,...
Vaat Edilmiş Topraklar (Arz-ı Mev’ud), Tanrı'nın Hz. İbrahim'e ve onun soyundan gelenlere verdiğine inanılan...
Hitler'e karşı savaş başladığında neredeyse tüm Yahudi örgütleri müttefiklerle güçlerini...
Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren İsrail'in kuruluş süreci de katliamlarla doludur. İsrail'in...
30 yıl savaşları 1618-1648 yılları arasında Almanya merkezli gerçekleşen ama bütün Avrupa’yı içine...
1578 yılında Portekiz Kralı, Muhammed El Mütevekkil’e destek vermek amacıyla ordusuyla Fas’a çıkarma...
Günümüzde neredeyse her alanda kullandığımız bir ürün olan şeker, Hindistan'dan başlayarak...