Simya kelimesi, Arapça “büyü, sihir” anlamına gelmektedir. Aynı zamanda Süryanicede de aynı şekilde sihir anlamına gelmektedir. Antik Yunancada ise “simge, işaret” sözcüğünün çoğul halidir. Pek çok medeniyette ve kültürde var olmuş simya çalışmalarının ilk olarak nerede ve ne zaman ortaya çıktığı kesin olarak saptanamamıştır. Bununla birlikte 2500 yıldır simya ile uğraşıldığı tahmin edilmektedir. “Eski Mısır’da ölüleri mumyalarken yaptıkları işlemler sırasındaki edindikleri bilgiler simyanın doğuşuna sebep olmuştur.” ifadesi sıkça tekrarlansa da iddiadan öteye geçememiştir. Bunun sebebi Eski Mısır’da simya ile uğraşıldığı dönemlere eşzamanlı olarak farklı coğrafyalarda da aynı uğraşların verilmesidir. Net olarak tek bir coğrafya belirlenemese de simyaya ilk olarak Babil coğrafyası, İran, Hindistan, Eski Mısır ve Çin’de rastlanmıştır. İlerleyen dönemlerde önemli İslam başkentlerinde, Klasik Yunan dönemindeki Yunanistan’da, Roma İmparatorluğunda simya ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. En son Avrupa’da 19. Yüzyıla kadar simya çalışmalarına ilgi duyulmuştur.
Bu denli geniş coğrafyalara yayılmış simya çalışmalarının iki temel hedefi bulunmaktadır:
-Değersiz metalleri altın ve gümüş gibi kıymetli madenlere çevirmek.
-Sonsuz gençliği veren ve tüm hastalıklara şifa veren ab-ı hayatı (pancea/yaşam suyu) bulmak.
Ek olarak bu iki ana hedefi birleştiren diğer bir maddeyi keşfetmek yani “felsefe taşı”. Bu felsefe taşının ölümsüzlüğü getirdiğine ve metal gibi kıymetsiz madenleri altın, gümüş gibi kıymetli madenlere çevirdiğine inanıyorlardı. Bu hedefler doğrultusunda yüzyıllardır süregelen çalışmalar birçok elementin keşfedilmesine ve kimya biliminin bazı tekniklerinin gelişimine sebebiyet vermiş olsa da simya bir bilim dalı değildir. Çünkü bilgiyi bilim yapan temel unsur sistematikleşmedir ancak simya uğraşı sistematiklikten ve deneysel yöntemlerden yoksun şekilde yürütülmüştür. Daha çok deneme yanılma metodu kullanıldığı için subjektiftir bu sebeple bilim olarak kabul edilmemiştir.
Öte yandan simyacılar, ölümsüzlük gibi insanüstü özelliklere sahip olmak, değerli madenler üretmek gibi temel hedeflerine ulaşmak için yalnızca kendilerine münhasır metotlardan değil, aynı zamanda felsefeden de yararlanmışlardır. Pratik simyada bu uğraşın babası olarak kabul edilen İmâm Câʿfer-i Sâdık'ın öğrencisi Cabir b. Hayyan, bu işle uğraşacak olanların tabi felsefe alanında ihtisaslaşması gerektiğini belirtmiştir.
Simya ile ilgilenenler hiçbir zaman eserlerinin veya sanatlarının maddi boyutlarını metafiziksel yorumlamalarla açıklamaktan geri durmamışlardır. Onlar metafizikten yoksun bir fiziği tatmin edici bulmamışlardır. Bu gibi sebeplerin etkisiyle kaynağı akıl olan felsefe ile uğraşanların dikkatini çekmiştir ve simya felsefi ve ruhani bir disiplin olarak da karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Babil, Hint ve Çin simyalarının içeriğinde bulundukları coğrafyanın dini ve kültürel etkileri altında gelişmiştir. Örneğin Babil’de gezegenlerin tanrılaştırılması, Hint Uygarlığında Budizm, Çin’de Taoizm felsefi ve ruhani açıdan simyanın yorumlanmasında etkin bir rol üstlenmişlerdir.
Zaman içinde simya astrolojiyle ilişkilendirilmiştir. Astroloji gök cisimlerinin insanlarla olan etkileşimini incelerken, simya ise yeryüzü ve insan arasındaki ilişkileri inceler. İnsanı var eden ortak nokta ise gökyüzü ve yeryüzü arasındaki etkileşimdir. Bu gibi düşüncelerden mütevellit simya ile birlikte astrolojinin insanı meydana getirdiği düşüncesi ortaya çıkmıştır. Simyacılar, felsefe taşının ölümsüzlüğü temsil ettiğine inanırlar ve felsefeciler için evrimin mistik anahtarıdır. Simyacılar, evren üzerinde gerçekleşecek her olayı bu anahtarın varlığıyla açıklamaktadır. Felsefe taşı özellikle evrenin gizli güçlerini ortaya çıkarmak için bir araçtır. Kısacası felsefe ile ilgilenenler, simyayı insanın ruhsal yolculuğu olarak tanımlamaktadır. Bu ruhsal yolculuk, gerçek manevi yolculukların arayışını anlatır ve bu arayışta insanın hayatının özünü ve kim olduğunu keşfetmesini içerir.
Simyanın felsefi bir disiplin olarak gelişmesine katkıda bulunan başat aktörlerden biri de Antik Mısır’da yaşamış Hermes Trismegistus’un geliştirdiği hermetik simya geleneğidir. Antik Yunan tarihçilerine göre Hermes Trismegistus tanrının, bilgenin ve rahip sınıfının adıdır. Hermetik simya genel hatlarıyla fiziksel alemi ruhsal alemin aynası olarak görür, evrenin kozmik yasalarla işlediğini savunur, eski insanların kökeninin dünya dışından geldiğini düşünür ve ruhun ilahi bir ışık olduğunu söyler. Hermes’in bu görüşleri “Zümrüt Tablet” olarak bilinen Tabula Smaragdina’da yer almaktadır. Bu eserin günümüze kadar gelen en eski kopyası Arap simyacı Cabir b. Hayyan’ın kütüphanesinde bulunmuştur. Bu bağlamda fikir alışverişi yaşandığını görmek mümkündür.
Simya geleneği 2500 yıl öncesinden modern çağa kadar gelmiş, sadece kimyanın gelişiminde değil felsefenin gelişiminde de etkin rol almış bir uğraştır. Eski uygarlıkların çoğunda farklı şekillerde kalıplara bürünen simya her ne kadar güncel deneysel metotları kullanmadığı için bilim olarak kabul edilmese de birçok disiplinin, felsefenin ve bilim dallarının gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.
Çiftçi, Celil, “Din Fenomenolojisi Bağlamında Asya Ve Babil Simyası Hakkında Karşılaştırmalı Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi. T.C. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilimdalı, 2014.
Kurşunoğlu, Mustafa Said, “Doğu Düşüncesinde Hermetik Ruhsal Simya Tecrübesi Ve Hacı Bektaş-I Velî’nin Makâlâtı”, Ekev Akademi Dergisi 18 (58), 2014, 605-628.
Süzgün, Eyüp, “Mircea Eliade, Asya Simyası”, Dîvân İlmî Araştırmalar, 16 (1), 2004, 275-282.
Evrenin nasıl ortaya çıktığı, evrende var olan şeylerin kökeninin ne olduğu sorusu insanlığın en eski ve temel...
Yol, kaos ve düzen Çin felsefesinin merkezinde yer alan üç önemli kavramdır. Yol, düşünce...
Karakteristik pos bıyığı, acı yaşantısı ve kafa karıştıran eserleriyle tanınan Friedrich W. Nietzsche, felsefenin büyük...
Zihin felsefesinde tartışılagelen en temel konulardan biri fizikalizm üzerinedir 1931 yılında Otto Neurath ve 1932’de...
Ockham'ın usturasının prensibi genellikle İngiliz teolog, mantıkçı ve bir Fransisken rahibi olan Ockhamlı William'a...
Müslüman filozof ve hukuk bilgini Ebu Hamid el-Gazzâli (1058-1111), Descartes'tan 500 yıl önce...
Türkçeye “hayvancılık” olarak çevirebileceğimiz animalizmin ayırt edici iddiası temel metafizik...
Yaklaşık 2500 yıl kadar önce Elealı filozof Zenon ortaya birtakım fikirler attı ve çılgınca sorular sordu. Zenon...
8. ve 15. yüzyıllar Hıristiyan Ortaçağ felsefesinde Skolastik dönem olarak bilinmektedir. Bu dönemde...
Orwell’in siyaset felsefesinde temel iki kavram; 1930’ların ortasından hayatının sonuna kadar savunduğu sosyalizm...