Konya Bilim Merkezi İlimge

El Dorado: Efsanenin Altındaki Gerçek Tarih

 Hilal Çelebi Akgün
 7 dk  404

Altın diyarı El Dorado, tarihin en bilinen mitlerinden biridir ve birçok farklı köken hikâyesi vardır. Efsane birçok Avrupalı işgalciyi peşinde sürüklemiş ve felaketlerine sebep olmuştur.

Altın açısından oldukça zengin, efsanevi bir şehir olduğu söylenen El Dorado, Avrupa'da ilk kez 16. yüzyılda anlatılmaya başlandı. El Dorado'nun yeri söylentilere göre farklıydı ancak en yaygın olarak Güney Amerika'da olduğu söyleniyordu. Birçok kâşif ve servet avcısı El Dorado'yu aradı. Aslında El Dorado tek bir sabit konum yerine birkaç mitin birleşimiydi. Bazı anlatımlarda El Dorado bir insan, bazılarında ise bir göl veya vadiydi.


El Dorado’nun Köken Hikayeleri

El Dorado ilk olarak 1570’lerde, bir konkisdatordan (Avrupalı işgalci) rahip ve şaire dönüşen Juan de Castellanos'un Amerika'daki sözde İspanyol kahramanlığını şiirsel olarak kaleme aldığı “Elegías de varones ilustres de Indias” (Kızılderililerin Ünlü Adamlarının Ağıtları) adlı eserinde anlatılmaktadır. Hikâye, And Dağları'nın doğu sıradağlarının yukarısında, şu anda Kolombiya sınırlarında olan büyük bir platoda yaşayan Muisca kabilesinin şefiyle ilgilidir. Hikâye, şefin yılda bir kez, kendilerince kutsal olan bir günün töreninde, kendini tepeden tırnağa terebentin ve altın tozuyla kapladığını anlatmaktadır. “Altın olan” olarak tercüme edilen “El Dorado” adı buradan gelmektedir. Bu ayini gören kimsenin kaydı bulunmamaktadır ve İspanyollar gelmeden yaklaşık 40 veya 50 yıl önce durdurulduğu söylenmektedir.

El Dorado'nun köken öyküsünün ikinci versiyonu, Hernan Cortez'in Aztekleri işgal etmesinden yaklaşık 20 yıl sonra ve İnka imparatoru Atahualpa'nın Francisco Pizarro tarafından öldürülmesinden sekiz yıl sonra, 1541 yılına dayanmaktadır. Tarihin bu noktasında, İspanyollar henüz kıtanın büyük bir kısmına girmemiş ve bölgenin çoğu Avrupalılar tarafından henüz keşfedilmemişti. El Dorado mitinin 1541 versiyonu, Gonzalo Fernández de Oviedo adlı bir konkisdatorun yazılarında bulunur ve Ekvador'un şimdiki başkenti Kito'da geçer. Bu bölge o zamanlar İspanyolların İnkaları yok etme süreçlerinin bir parçası olarak henüz yeni ele geçirilmişti. Oviedo'ya göre El Dorado, “öğütülmüş tuz kadar ince altınla kaplı dolaşan büyük bir kraldı. Çünkü başka bir süs takmanın daha az güzelleştirici olduğu görüşündeydi.”

Bu efsaneler gözünü altın hırsı bürümüş birçok Avrupalı işgalcinin hayallerini süslemiş ve acıklı serüvenlere sürüklemiştir.

Şubat 1541'de Gonzales Pizarro adlı bir İspanyol konkisdator, küçük bir ordu topladı ve efsanevi kral El Dorado'nun ülkesini aramak için Ekvador, Kito'dan yola çıktı. Pizarro, macerasıyla ilgili kendi anlatımlarında El Dorado'yu bir insan değil, bir göl olarak tanımlamaktadır. Üçüncü bir çağdaş kaynakta, aynı seferi anlatan tarihçi Pedro de Cieza de León, El Dorado'yu bir vadi olarak yazmaktadır.

Pizarro’nun El Dorado Arayışı

Pizarro, birkaç yüz adam (kaynaklar 220 ile 340 arasında değişir) ve 4.000 yerli köleyle Kito'dan doğuya yöneldi. Bu köleler; atlar, lamalar, yaklaşık 2.000 domuz ve 2.000 av köpeğiyle birlikte zincirler ve prangalar içinde tutulmuşlardı.

Pizarro kısa süre içinde açık arazilerin, ekilmiş tarlaların, köylerin ve kasabaların bulunduğu bir medeniyet bulmayı umuyordu. Bunun yerine, yağmur mevsiminde yağmur ormanlarının karanlığında, dağlar, bataklıklar ve nehirler boyunca haftalarca ve aylarca yürürken -Cieza de León'un sözleriyle- zorluk, kıtlık ve sefaletten başka bir şey bulamadı.

Yol boyunca yerli halk İspanyollar tarafından yakalandı ve sorguya çekildi. Pizarro'nun istediği cevapları bulamayınca işkence gördüler. 1541 yılının sonu yaklaştıkça işler gittikçe umutsuz hale geldi. Bütün domuzlar ölmüştü.

Ekvatorun hemen güneyinde, şu an Ekvador sınırlarında olan büyük bir nehre, büyük olasılıkla Coca'ya geldiler. Orada, İspanyolların sorguladıkları kişilere uyguladığı zulmü duyan Delicola adlı yerel bir kabile şefi onlara duymak istediklerini söyledi. Onlara nehrin aşağısında “çok büyük bir nüfusun” yaşadığını ve “güçlü krallarla dolu çok zengin bölgeler” olduğunu anlattı. Pizarro bir tekne yapılmasını emretti; kalan adamlar ve atlar kıyı boyunca ilerlerken aşağı akıntıya adam ve malzeme taşınacaktı. 43 gün boyunca bu şekilde ilerlediler ama çok az yiyecek buldular. Dahası hiçbir insanla da karşılaşmadılar.

Aralık 1541'de Pizarro'nun adamlarından biri olan Francisco de Orellana yaklaşık elli adamla birlikte yiyecek bulmak ve geri dönmek için tekneye binmeye gönüllü oldu. Pizarro'ya “elinden geldiğince çabuk erzak getirecekti.” Orellana yiyecek buldu ama geri dönmedi. Bunun yerine o ve adamları, Marañón olarak bildikleri Amazon'u buldular. Pizarro buna ihanet dedi. Kalan adamlarını döndürdü ve yavaşça Quito'ya geri döndü. Köpeklerini ve atlarını yediler, eyerlerini ve üzengilerini kaynatıp külde kızarttılar. Haziran ayında Quito'ya sendeleyerek ulaştılar.

Burada anlatılan El Dorado hikayesi, efsanenin ekvatorun kuzeyindeki Güney Amerika'nın Avrupalılar tarafından keşfinde ana itici güçlerden biri olduğunu göstermektedir.


Alman İşgalciler

Pizarro’nun çabası El Dorado'yu bulmaya yönelik ilk açık girişimdi. Ancak altın diyarla ilgili hikayeler yayıldıkça daha fazla işgalci, kıtanın iç kısımlara yaptıkları keşif yolculuklarını El Dorado’yu aramak için yaptılar. Sebastian de Benalcázar, Gonzalo Jiménez de Quesada ve Nikolaus Federmann'ın serüvenleri bunu açıkça ortaya sermektedir. Kolombiya'daki işgalciler arasında Nikolaus Federmann'ın varlığı, bunların ezici çoğunluğunun İspanyol olmasına rağmen tablonun genellikle düşünülenden daha karmaşık olduğunu göstermektedir.

Tipik bir işgal partisi, büyük ölçüde Endülüs, Kastilya ve Extremadura'dan Sevilla'ya ve ardından Guadalquivir'in Atlantik'e aktığı ve Güney Amerika'ya çoğu yolculuğun başladığı San Lúcar de Barrameda'ya giden İspanyollardan oluşuyordu. Ancak bu grup aynı zamanda Hollandalı, Flemenk, Alman, İtalyan, Arnavut, İngiliz, İskoç ve daha fazlasını içeriyordu. Bunlar arasında, Almanlar 1530'larda açık ara en önde gelenlerdi.

Bunun nedeni, 1528'de imparator V. Charles'ın Augsburg'daki Welser bankacılık ailesine 143.000 florin borçlanmasıydı. Borcunu ödeyemeyen Charles, bunun yerine onlara Venezüella eyaletini vadetti; bulunan hazinenin ve aynı şekilde kölelerin % 20'sini kendisi için ayırdı. Bu durum 1546'ya kadar devam etti.

Federmann'ın gezisi, bu dönemde bölgeyi baştanbaşa kat eden Alman önderliğindeki keşif gezilerinden yalnızca biriydi; diğer Alman işgalciler arasında George Hohermuth ve Philip von Hutten vardı.

Ambrosius Ehinger yönetimindeki ilklerden biri, çoğu haraç ve şiddet yoluyla yaklaşık 184 kilogram altın topladı. Bu, Ehinger de dâhil olmak üzere olaya karışan neredeyse herkesin hayatına mal oldu. Hayatta kalanlar, hazineyi bir ağacın altına gömdüler fakat iki yıl aradan sonra Venezuela'nın başkenti Coro'ya döndüklerinde bir daha asla bulamadılar.

#El Dorado #altın #efsane #mit
1
0
0
Kaynakça

Avellaneda, Jose Ignacio, 2015. "The Men of Nikolaus Federmann: Conquerors of the New Kingdom of Granada". Cambridge University Press.

 Biografia de Juan de Castellanos, Erişim: 25.07.2023 www.biografiasyvidas.com.

Burnett, D. Graham. 2000. “Masters of All They Surveyed: Exploration, Geography, and a British El Dorado.” University of Chicago Press,

Montenegro, Giovanno, 2022. “German Conquistadors in Venezuela: The Welsers' Colony, Racialized Capitalism, and Cultural Memory.” University of Notre Damme Press.

Rogers, Charlotte, 2019. “Mourning El Dorado: Literature and Extractivism in the Contemporary American Tropics.” University of Virginia Press.


BENZER MAKALE
İnsanlar Neden Kravat Takar: Kravatın Öyküsü

İnsanlar Neden Kravat Takar: Kravatın Öyküsü

Hemen hemen her erkeğin dolabında bulunan özel günlerde ya da işe giderken tercih ettiği kravatın tarihi M.Ö....

Baharın Habercisi Adonis Miti

Baharın Habercisi Adonis Miti

Yunan mitolojisinde “Adonis Miti” olarak bilinen, doğadaki ölüm ve yenilenmeyi sembolize ettiği kabul...

Mükemmelliğin Sembolü: Yin Yang

Mükemmelliğin Sembolü: Yin Yang

Birbirine dolanan siyah ve beyaz iki yarım dairenin, her iki tarafında zıt renklerden bir nokta bulunan Yin-Yang sembolü...

Renklerin Tarihi: Mavi Rengin Arayışı

Renklerin Tarihi: Mavi Rengin Arayışı

Maviyi yaygın bir renk olarak düşünmek doğaldır. Mavi, gökyüzü ve okyanus ile ilişkilendirilir....

Duygu ve Gösterişli Güzelliğin Sanata Yansıması: Barok

Duygu ve Gösterişli Güzelliğin Sanata Yansıması: Barok

Barok kelimesi Portekizce “tam yuvarlak olmayan şekilsiz inci” anlamına gelen “barroco” kelimesinden...

Dünyanın En Küçük Ülkesi Vatikan

Dünyanın En Küçük Ülkesi Vatikan

Vatikan, 44 hektarlık bir yüz ölçümüne sahip olması nedeniyle dünyanın en küçük...

Sâmerrâ Ulu Camii ve Koni Biçimli İlginç Minaresi

Sâmerrâ Ulu Camii ve Koni Biçimli İlginç Minaresi

Samarra Ulu Camii, Irak'ın Samarra şehrinde bulunmaktadır ve Sâmerrâ 'da bulunan en önemli tarihi...

Bir Ramazan Geleneği: Hurmalar

Bir Ramazan Geleneği: Hurmalar

Hurma palmiyesi olarak bilinen büyük bir ağaçta yetişen hurma dünyanın en tatlı meyvelerinden biridir....

Antik Mısır’ın Sınırları Aşan “Ankh” Sembolü

Antik Mısır’ın Sınırları Aşan “Ankh” Sembolü

“Ankh” sembolü, “yaşamın haçı, hayatın sembolü” olarak bilinmekte ve düz bir...

İslam'ın İkinci Büyük Buluşması: Bishwa Ijtema

İslam'ın İkinci Büyük Buluşması: Bishwa Ijtema

Bishwa Bengalce "dünya", ijtema ise Arapça 'içtima' yani "toplantı" anlamına gelir. "Dünya...

ANASAYFA
RASTGELE
KATEGORİLER
POPÜLER
EN YENİLER