Konya Bilim Merkezi İlimge

Cezayir Bağımsızlık Savaşı ve Cezayir’in Kuruluşu

 Derya Bakır
 14 dk  370

Cezayir Bağımsızlık Savaşı, Cezayirli yerli halkın Avrupalı Fransızlara başkaldırısı ve Cezayir’in Fransızlara ait olmadığını ikrar eden bir bağımsızlık savaşıdır. Bağımsızlığa kadar giden bu süreçte 1,5 milyon Cezayirli öldürülmüştür.

Cezayir, 1516 tarihinden 1847 yılına kadar Osmanlı’nın hâkimiyeti altında bulunmuştur. Sırasıyla devlet yönetiminde Beylerbeyliği, Paşalar, Ağalar ve Dayılar olmak üzere dört farklı evreden geçmiştir. Cezayir, Akdeniz’deki konumu sebebiyle çok kıymetli bir alana sahiptir. Afrika’ya açılan kapı, Akdeniz’in karakolu görevini görmektedir. Bu stratejik avantajı nedeniyle tarihte İspanya, İngiltere, Portekiz ve Fransa gibi ülkelerin ilgisini üstüne çekmiştir. Esasında Cezayir’in 1516 senesinde Barbaros kardeşlerden yardım isteme sebebi, 1516 senesinde bölgeye göz diken İspanyollardan korunma isteğidir. Barbaros kardeşler bu isteğe kulak vermiş ve bölgeye intikal etmiştir. Güçlü İspanyol akınlarına karşı Osmanlı’nın yardımına ihtiyaç duymuşlar, Cezayirliler’ in de onayıyla bölge Osmanlı hâkimiyeti altına girmiştir. Döneminde Yavuz Sultan Selim’in de isteğiyle Hayreddin Paşa bölgeye Kuloğulları adlı Türkleri götürmüş Cezayir’de Türk kimliğini oluşturmuştur, günümüzde bölgede hala Kuloğulları bulunmaktadır.

Cezayir, 1847 yılına kadar Osmanlı himayesinde olmuştur. Dönemin sömürge anlayışı ve Osmanlı Devletinin kendi içindeki karışıklıklarıyla beraber bunu fırsat gören Fransızlar Cezayir’i 1830 senesinde sömürgeleştirme çalışmalarına girmiştir. Fransa bölgede tam 17 sene süren bir işgal çalışması yürütmüştür. Fransa’nın Cezayir’i işgal etmesinde genel anlamda birkaç gerekçeden bahsedilir. Bunlardan biri de Fransa’dan borç alan Cezayirli Yahudilerin bu borcu ödeyememesidir. Yahudiler dönemin Cezayir Dayısı Hüseyin Dayı’ya gitmişler ve bunu açıklamışlardır. Bunun üstüne Cezayir Dayısı, bu durumu ifade eden mektuplar yazmış ve Fransa’ya göndermiştir. Fransa bir dönüş yapmamakla beraber Fransız konsolosu 29 Nisan 1827 yılının Ramazan Bayramı’nda Hüseyin Dayı ile görüşmüştür. Dayı cevap olup olmadığını sormuştur. Ona karşılık Fransız Konsolosu Pierre Deval, “Fransa Kralı ve cumhuru sana kâğıd tahrir itmez ve mersul kâğıdlarına dahi karşuluk irsal itmez” cevabını vermiştir. Buna hiddetlenen Dayı elindeki yelpazeyle Deval’e iki üç defa vurmuştur. Fransa, Dayı’dan özür dilemesini istemiş ama dayı bunu kabul etmemiştir. Böylece uzun süredir Cezayir’i işgal etmek isteyen Fransa’nın eline resmi bir bahane geçmiştir.

Osmanlı Fransızların bu işgal ve sömürü süreçlerinde sadece diplomatik olarak hareket edebilmiş ama pek bir başarıya ulaşamamıştır. Sadece bölgede bulunan direnişe destek olabilmiştir. Osmanlı Devleti’nin 1847 seneli salnamesine bakıldığında Cezayir’in adı geçmemektedir. Buna karşılık Fransa 9 Aralık 1848 tarihinde Cezayir’i resmen Fransız toprağı olarak ilan etmiştir.

Fransızlar bölgede hâkimiyetleriyle beraber Avrupa’dan kolonici Fransızları Cezayir’e getirmiştir. Cezayirlilerin kendi topraklarını ellerinden alıp, getirdikleri kolonicilere dağıtmış, Cezayirlileri kendi topraklarında işçi konumuna düşürmüş ve iktidarı Cezayirlilerden Avrupalılara doğru kaydırmışlardır. Fransız kolonicilerin bölgeye gelişi ve Fransızların Cezayirlileri köle konumuna getirişiyle birlikte Fransızlar Cezayir için “Fransız Cezayir’i”/“Cezayir Fransa’dır” gibi söylemlerde bulunmuş, bağımsızlık savaşı sonralarına kadar bu söylemlerine devam etmişlerdir.

Bölgede Cezayirlilerin ve Faslı kabilelerin Fransızların işgaline karşılık yaptıkları ayaklanmalar sonucunda Fransızlar “Yerli Kanunu” çıkarmış, bu süreçte gerçekleşen ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırmışlardır. Bu çıkarılan kanun, yerli halkı zorla çalıştırma, yerli nüfusa uygulanan baskıcı önlemler ve kapitülasyonları içermektedir. Bölgede yerli halkın elindeki toprak kolonici Avrupalılara dağıtılmış, gün geçtikçe kolonici Avrupalıların statüsü arttırılmıştır. Öyle ki kolonicilere bölgenin en verimli toprakları verilirken halkın elinde çorak ve sarp araziler kalmış ve yerli halkın üretim seviyeleri düşmüştür. Bu da beraberinde Cezayirli halk arasında kıtlık, ölüm gibi durumları beraberinde getirmiştir.


Cezayirli yazarların kendi kitaplarında anlatımlarına göre Fransızlar Cezayirlileri hor görüyor, çarşaflı Müslüman kadınlara “Fatima” diye sesleniyorlardı. Cezayirlilerin yanında çalıştığı patronları da baskı kurarak kadınlarının neden kapalı olduğu, açılmaları gerektiği, kafelerde bulunmaları gerektiği gibi söylemlere sürekli bir şekilde maruz kaldıklarını iletirler. Bu söylemlerin olduğu sırada Fransız yönetiminde şu fikir hâkimdir: “Kadınları değiştirmek, geleneklerinden koparmak ve bir Avrupalı gibi yapmak lazımdır. Değişim kadınla gelir, kadınlara nüfuz etmeli.”

Fransızların ve Cezayirlilerin kültürleri arasında büyüyen bazı Müslüman genç kadınlar çarşafsız ve başörtüsüz geziyordu. Bu kadınlar Cezayirliler tarafından kabul görmedi, Fransızlar da zaten Cezayirlileri alt insan olarak görüyordu, onlar arasında da bir kabulleri yoktu. Bununla ilgili bir anı anlatılır: Cezayirli Süleyha bir gün çarşıya çıkarken her zamanki gibi çarşaf giyer. Fransız bir kadınla çarpışırlar. Fransız, “Dikkat etsenize Fatima!” diye bağırır. Bunun üzerine Süleyha Fransız’a “Dikkat etsene Marie!” diye cevap verir. Fransız bu yükselişe çok sinirlenir. Peçeli, Arap bir kadının ona “Marie” demesi olacak iş değildir. “Bana Marie mi diyorsun? Bu ne terbiyesizlik!” der. Süleyha cevaben, “Beni tanımıyorsunuz, benimle senli benli konuşup Fatima diyorsunuz, bana madam da diyebilirdiniz.” diye cevap verir ve kalabalığın arasından geçip gider.

Bunun yanında Cezayirlilerin bağımsızlık savaşında “arada kalan” nesil çok kıymetli bir yere sahiptir. Çünkü çarşafsız oldukları için en azından Fransız hükümeti için zararsızdırlar ama bu isimler çantalarında bombalar taşımış, cepheye mühimmatlar temin etmişlerdir.

Cezayirliler geleneklerine bağlı ve döneminde radyo dinlemeden yaşamlarına devam etmişlerdir. Çünkü radyolar da Fransız hükümetinin elindedir ve kendi propagandalarını yapıp, kendi kültürlerini dayatmaktadırlar. Radyo yayınları Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nı küçümsemektedir ve halk, her gün direnişçilerin ölümlerini dinlemekten bıkmıştır. Cezayirli halk bunu istemez, onların söylemlerinin evlerinin içine girmesini istemez. Hatta halk arasında şöyle bir deyim yaygınlaşır: “Fransız, Fransız’a hitap eder.” Bağımsızlık savaşına doğru süreçte 1940-1950 tarihlerinde radyoların Cezayirli halk için yeri değişecektir. Yerli halk radyolara nüfuz etmiş ve artık birbirlerine bağımsızlık çağrısı yapmaya başlamışlardır. Yurtdışından piller kaçırmışlar, Avrupalıların direniş kanalına parazit yapmalarına rağmen Cezayirliler radyolara kulaklarını dayayarak dinlemeye çalışmışlardır.

Fransızlar bölgede okullar kurmuş ve Müslüman halka kendi eğitimlerini, kültürlerini ve dillerini dayatmıştır. Bu husus, ilerleyen süreçlerde bağımsızlık hareketinin dalgalandığı noktalardan biri olacaktır. Dış dünyadaki savaşlar, milliyetçilik akımları, Fransızların Fransa’ya okutmak için götürdükleri Cezayirlilerin aldığı eğitim ve dönemin koşullarıyla beraber zayıflayan Fransa’ya – ki Fransa ülke içindeki bu dalgalanmayı fazla önemsemez- karşı bağımsızlık mücadelesini ateşleyen durumlar olarak gösterilebilir.

Döneminde ABD başkanı Wilson’un “Halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkı” konuşması, Cezayirli halkı umutlandırmıştır, direniş noktasında da komutanları ve Cezayirli halkı cesaretlendirmiştir.


Nazi Almanya’nın yenilmesi ve bunun akabinde sömürgeciliğin biteceği inancıyla Cezayirliler büyük bir mutluluk yaşamış ve Cezayir’in büyük şehirleri olan Setif, Guelma ve Kharat şehirlerinde yürüyüşler düzenlemiş, pankartlar açmışlardır. Yürüyüşün ilerleyen safhalarında Cezayirliler Fransız Oteli’nin civarındayken Fransız polisleri pankartları toplamak ve olayı dağıtmak istemiştir ve bir Fransız, bir Arap’ı soğukkanlılıkla silahla vurmuştur. O anda çıkan kargaşayla beraber halka da ateş açılmıştır. Bölgede büyük bir kıyım gerçekleşmiştir. Cezayir resmi kaynakları olayda 45.000 kişinin öldüğünü açıklarken Alman konsolosluğu 40.000 kişinin öldüğünü açıklamıştır. 1945 Setif-Guelma katliamını Cezayirliler soykırım olarak anmaktadırlar.

Cezayirliler bu soykırım ve soykırım sonrasında sesi çıkan insanların da hapsedilmesi sonucunda Fransızların onlara bağımsızlıklarını geri vermeyeceğine tam olarak kanaat getirdiler. Bağımsızlıklarını kendi kendilerine ve savaşarak almaları gerekiyordu, kimsenin Wilson İlkelerinde göründüğü gibi “halkların kendi kaderini tayin etme” fikrini ikrar ettiği yoktu. Cezayirliler bunun üstüne Kahire ve Cezayir merkezli Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni kurdular.

1 Kasım 1954’te Cezayir’in bağımsızlığı için kurulan Ulusal Kurtuluş Cephesi, bağımsızlık ve yaşanan bu sömürge düzenine ayaklanma çağrısında bulunmuştur. Buna karşılık Fransızlar bölgeye asker yığmıştır. Fransız ordusu Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin eylemlerine şiddet ve baskıyla karşılık vermiştir. Cezayir kaybedilemeyecek kadar önemlidir. Fransız ordusu hava saldırılarında bulunmuş, binlerce insanı göçe zorlamıştır. Fransız Millet Meclisi’nde Meclis Başkanı Pierre Mendes şu konuşmayı yapmıştır “Cezayir uzun bir süreden beri Fransız’dır. Bundan dolayı hiçbir ayrılık kabul edilemez.” İçişleri Bakanı François Mitterand da “Cezayir, Fransa’dır. Cezayir’in eyaletleri Fransa’nın eyaletleridir.” derken, Pierre Mendès’ten sonra görev yapan Konsey Başkanı Edgar Faure da “Cezayir Devleti diye bir şey yoktur.” gibi söylemlerde bulunmuşlardır.

Fransız hükümeti bu yaşanan olaylardan sonra Ocak 1955’te bölgede bazı reformlar yapma kararı almışlardır. Bu reformların içeriği şu şekildedir: Müslümanlar ve Avrupalılar arasındaki maaş dengesizliği biraz daha azaltılacak, Müslümanlar için de yönetici okulu açılacaktır. Cezayir’i kalkındırmak için bazı faaliyetlerde bulunulacaktır ama 5 Şubat 1955’te bu reformları planlayan Mendes hükümeti devrilmiş ve bu reformlar da askıya alınmıştır.

11 Şubat 1955’te başa gelen Edgar Faur hükümeti, savaşın önünü kesmek istemiştir ama başarılı olamamıştır. Ağustos 1955 senesinde Milli Kurtuluş Ordusu şehirlere sızmış ve askeri bölgeleri bombalamıştır. Milli Kurtuluş Ordusu’nun başarılarıyla beraber, Cezayir’in işgali ve kurtuluş savaşı meselesi 22 Eylül 1955’te Birleşmiş Milletler’de “Cezayir Sorunu” adı altında gündeme alınmıştır.

7 Ocak 1957 yılında paraşütçülerin şehre inmesiyle savaş resmen başlamıştır. Ordu bölgede birçok Cezayirliyi tutuklamış, birçok insanı öldürmüştür. Tutuklanan insanların çoğu, yerli halkın deyimiyle bir daha ortaya çıkmamışlardır. Birçok Cezayirlinin de nehirlerde yüzen cesetleri bulunmuştur. Yine birçok Cezayirli de Fransızların oluşturduğu insan toplama kamplarına götürülmüştür. Bu süreçte, halkın dilinden yazılan eserlerden aktarımlara göre kadınlar da sorgu esnasında zorlu şartlar altında bırakılmış, birçok kadın ortadan kaybolmuştur. Fransızlar evlerden alırken sorgu için aldıklarını söylemiş, daha sonra o insanlara da ulaşılamamıştır. Fransızlar ayrıca 1960-1966 tarihleri arasında Cezayir’de nükleer bomba denemeleri yapmıştır. Cezayir’in açıklamalarına göre bu denemelerin sayısı 57, Fransa’ya göre ise 17’dir.

Fransız Dışişlerinin açıklamasına göre “Cezayir’i kaybetmek Paris’i kaybetmekten daha fecidir.” Bunun üstüne bu işi çözeceği fikrinde iddialı olan De Gaulle hükümeti başa geçmiştir. De Gaulle hükümeti halka şu vaatlerde bulunmuştur: “Cezayirlilere toprak dağıtımı yapılacak, eşit yaşama hakkı, Avrupalılarla eşit olma hakkı tanınacaktır.” Bunun üstünde Cezayir Milli Kurtuluş Cephesi tarafından bağımsızlıktan vazgeçilmeyeceği açıklaması yapılmıştır.

16 Eylül 1959 tarihinde De Gualle Birleşmiş Milletler’de Cezayir’e kendi haklarında karar alma hakkı verileceğini söylemiştir.

1961 yılının Mayıs ayında Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Fransız hükümeti arasında ateşkes görüşmeleri başlamış, 1962 yılında bu görüşmeler sonuç vermiştir. 19 Mart 1962’de Evian ateşkes anlaşması imzalanmıştır. Cezayirliler, Temmuz 1962’de gerçekleştirilen referandumla yüzde 99,72 “Evet” oyu ile bağımsızlıklarına kavuştular. 3 Temmuz 1962’de Cezayir bağımsızlığına kavuşmuştur.


Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda Türkiye, birkaç kez Cezayirlilere silah göndermiştir. Türkiye içinde bazı kesimler Cezayirlileri “kardeşleri” olarak nitelemiş ve yardım etme çağrısında bulunmuştur. Savaş dönemi Türkiye’nin NATO’ya giriş sürecidir, bundan dolayı dönemin hükümeti Fransa ile arası gerilsin istemez. Cezayir’in bağımsızlığı Birleşmiş Milletler’de 1955’te oylanırken olumsuz, 1958’de yapılan oylamada ise çekimser oy kullanan Türkiye, Cezayir’in bağımsızlığını da geç tanımıştır. Buna gösterilen gerekçelerden biri de şudur: Türkiye, savaşı batı medyasından ve Fransız hükümetinin açıklamalarına göre takip etmiştir. Bundan dolayı bu bağımsızlık savaşını Fransa’nın kendi iç meselesi olarak görmüş, ses çıkarmamıştır. Asıl olayın iç yüzü Türkiye’den gazeteciler Cezayir’e gidince anlaşılmıştır. Türkiye’nin çekimser kalması nedeniyle dönemin Cezayir Meclis Başkanı Ferhad Abbas: “Yardımlarınıza en çok muhtaç olduğumuz bir zamanda bizleri iki defa kaderimize terk ettiniz.” demiştir. Türkiye’nin Cezayir Bağımsızlık Savaşı döneminde tutunduğu tavır iki ülke arasındaki ilişkileri zedelemekle beraber bu küskünlük yıllar içerisinde tamir edilmiştir. Cezayir günümüzde bölgesinin en büyük ve en gelişmiş ülkelerinden biri haline gelmiştir.

#Cezayir #Fransa #Bağımsızlık #İşgal
0
0
0
Kaynakça

Canlı, Enes, “Cezayir'in Fransa'ya karşı zorlu bağımsızlık mücadelesinin 66. Yılı”, Anadolu Ajansı, 31.10.2020, Erişim:7.12.2023, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cezayirin-fransaya-karsi-zorlu-bagimsizlik-mucadelesinin-66-yili/2025931 

Çiftçi, Köksal, “Fransa ve Cezayir: İmkansız Barış”, Stratejik Düşünce Enstitüsü, Erişim:7.12.2023, https://www.sde.org.tr/fransa-ve-cezayir-imkansiz-baris-bolgesel-analiz-153 

Karağaçlı, Abbas, "Cezayir Bağımsızlık Savaşı (1954-1962)". TURAN-SAM, 41, 107-115, Erişim: 30.11.2023, https://www.ceeol.com/search/viewpdf?id=771161 

Nam, Mehmet, “ İşgalden İstiklale Cezayir”, Tarih Dergisi, 2013, Erişim: 30.11.2023, https://dergipark.org.tr/en/pub/iutarih/issue/9628/120268 

Özdemir, Enes Malik “Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın Anatomisi”, Academia, Erişim: 1.12.2023, https://www.academia.edu/78888712/Frantz_Fanon_Cezayir_bagımsızlık_savası 

Selvin, Erdem, “Cezayir Savaşı: Toplumsal Hareketler Ters/Yüz”, ResearchGate, Nisan 2016, Erişim: 30.11.2023, https://www.researchgate.net/publication/299566629_Cezayir_Savasi_Toplumsal_Hareketler_TersYuz 

Tomat Yılmaz, Ayşe, “Savaş ve Kadın: Assia Djebar’ın Gözüyle Cezayir Bağımsızlık Savaşı”, ResearchGate, Aralık 2017, Erişim: 1.12.2023, https://www.researchgate.net/publication/339068172_Savas_ve_Kadin_Assia_Djebar%27in_Gozuyle_Cezayir_Bagimsizlik_Savasi 

BENZER MAKALE
Öğretmen Değil Rehber

Öğretmen Değil Rehber

Çoğu zaman kendisine atfedilen kutsallıkla birlikte anılan öğretmenlik mesleğinin de bir tarihsel süreci...

Pelerinin Altındaki Hançer: Sicarii Suikast Örgütü

Pelerinin Altındaki Hançer: Sicarii Suikast Örgütü

Sicarii olarak tanımlanan grup adını suikast faaliyetlerinde kullanılan hançerden almaktadır. Kısa ve kıvrımlı olan...

Birlik ve Konfederasyon Mücadelesi: Amerika iç Savaşı

Birlik ve Konfederasyon Mücadelesi: Amerika iç Savaşı

Amerikan İç Savaşı, ekonomileri tarıma dayalı olan ve köleleri iş gücü olarak kullanan Güney...

Son İsrail-Arap Savaşı: Yom-Kippur Muharebesi

Son İsrail-Arap Savaşı: Yom-Kippur Muharebesi

Suriye ve Mısır önderliğinde Arap Devletleri 1973 yılının 6 Ekim’ine denk gelen Ramazan ayının onuncu gününde,...

Vaat Edilmiş Topraklar Efsanesi ve Siyonizm

Vaat Edilmiş Topraklar Efsanesi ve Siyonizm

Vaat Edilmiş Topraklar (Arz-ı Mev’ud), Tanrı'nın Hz. İbrahim'e ve onun soyundan gelenlere verdiğine inanılan...

Naziler ve Siyonist Ortakları

Naziler ve Siyonist Ortakları

Hitler'e karşı savaş başladığında neredeyse tüm Yahudi örgütleri müttefiklerle güçlerini...

İsrail’i Kuran Terörist Örgütler: Haganah, Irgun ve Lehi

İsrail’i Kuran Terörist Örgütler: Haganah, Irgun ve Lehi

Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren İsrail'in kuruluş süreci de katliamlarla doludur. İsrail'in...

Protestanlık Uğruna Bir Savaş: 30 Yıl Savaşı

Protestanlık Uğruna Bir Savaş: 30 Yıl Savaşı

30 yıl savaşları 1618-1648 yılları arasında Almanya merkezli gerçekleşen ama bütün Avrupa’yı içine...

Üç Kralın Savaşı: Vadisseyl Muharebesi

Üç Kralın Savaşı: Vadisseyl Muharebesi

1578 yılında Portekiz Kralı, Muhammed El Mütevekkil’e destek vermek amacıyla ordusuyla Fas’a çıkarma...

Şekerin Acı Tarihi

Şekerin Acı Tarihi

Günümüzde neredeyse her alanda kullandığımız bir ürün olan şeker, Hindistan'dan başlayarak...

ANASAYFA
RASTGELE
KATEGORİLER
POPÜLER
EN YENİLER