Herkesin tuttuğu bir takım, desteklediği bir ideolojik grup veya benzeri bir oluşum vardır. Peki kendinizi bu oluşumlarla ne boyutta özdeşleştirdiğinizi hiç düşündünüz mü? Sadece sizinle aynı takımı tutması sebebiyle tanımadığınız bir kişiden “Biz” diye bahsederken, bir yakınınız olsa dahi ondan karşı takımı tuttuğu için “Onlar” diye bahsetmeniz ilginç değil mi? Yaşamın her noktasında buna benzer bir gruplaşma örneğine rastlamak mümkündür. Sosyal Psikoloji alanında çalışılmış olan bu duruma Toplumsal (Sosyal) Kimlik Kuramı ile açıklık getirilmeye çalışılmıştır.
Kurama Muzaffer Şerif’in grup içi ve gruplar arası etkileşim üzerine yapmış olduğu araştırmaları önayak olmuştur. Ardından, 1970’li yılların sonunda Henri Tajfel ve John Turner tarafından yürütülen çalışmalar ile Toplumsal Kimlik Kuramı geliştirilmiş ve literatüre girmiştir. Kuram, bireyin grup içinde değişen davranışlarının arka planına, grup üyeliği sürecine ve grup özdeşleşmesi ile birlikte bireyin gruplar arası çatışmalardaki konumuna odaklanmaktadır. Bu yönüyle toplumsal çatışmanın kişi veya kişiler arası etkileşimin doğurduğu bir sonuç olduğu kanısını reddederek çatışmanın sebebini grup ve gruplaşma olgusunda görmektedir. Elbette bu düşünce yeni değildir, Gustave Le Bon da bireyin davranışlarının grup içinde değiştiğini, grubun içselleştirilmiş olan toplumsal kuralları ortadan kaldırarak bireyi olduğundan daha ilkel bir konuma getirdiğini ileri sürmüştür. Kişinin grup içinde kişiliğini kaybetmesine bir açıklama olarak zihinsel ve bilişsel birlikten söz edilmiştir. Buna göre grubun üyesi olan her bireyin zihinsel ve bilişsel algıları birleşerek bir bütün oluşturur. Bunu bireyler arasında kaçınılmaz olarak gerçekleşen bir ortalama olarak da yorumlayabiliriz.
Amacı, gruplaşma eğilimindeki bireyin toplumsal boyuttaki yerini anlamak, gruplar arası ilişkileri algılamak ve kişinin gruba bağlı davranışlarını çözümlemek olan bu kuram bazı temel kavramlar üzerine kurulmuştur. Bunların başında sosyal kimlik gelir. Buna göre birey, anlamlı ve bir noktada kendine yakın bulduğu bir grup tarafından etkilenir. Sonrasında bu gruba üye olur ve kişisel kimlik yerini sosyal kimliğe bırakır. Kişilerin davranışlarında sadece bireysel olarak değil, belli bir grubun, zümrenin veya sosyal sınıfın üyesi olarak da hareket etmeleri bundan kaynaklıdır. Burada kişilerin ben-tanımlama mekanizmaları oldukça önemlidir. Çünkü bireyler, kendilerini tanımlamada belirleyici olan ve önemli olduğunu düşündükleri sosyal sınıfa ait üyelik bilinci geliştirirler. Bu ben-tanımlama sürecinin ardından bireyler, üyesi oldukları sosyal grupla özdeşleşerek kendilerini ve etrafındakileri sınıflandırma yoluna giderler. Buna sosyal sınıflandırma, diğer gruplarla ve grup üyeleriyle kıyaslama davranışına ise sosyal karşılaştırma adı verilir. Sınıflandırma ve karşılaştırma süreçleri oldukça önemlidir çünkü birey karşılaştırma sonrasında üyesi olduğu grubu yetersiz bulursa grubunu değiştirme yoluna gidebilir. Ancak burada duygusal ve bilişsel bağ çatışır, bireyler yetersiz gördükleri halde benlik saygılarını yitirmemek için kendi gruplarını savunabilirler. İçgüdüsel olarak kişiler olumlu ve değerli benlik saygısına ihtiyaç duyarlar, bunun için de sosyal kimliğe başvurma eğilimleri vardır.
Bu noktada diğer bir kavram olan iç grup kayırmacılığı ortaya çıkar. Bireyler kendi benlik saygılarını yüksek görme eğilimiyle kendi ait oldukları grubu kayırırlar. İç grup kayırmacılığı denen bu davranış sosyal sınıflandırmanın sonucu olarak ortaya çıkar. İlginçtir ki, bireyler kendi gruplarını kayırmasalar bile farkında olmadan sınıflandırırlar. Bilişsel tasarruf olarak açıklanan bu durum, aşırı veya gereksiz bilgi yüklemesinden kaçınan zihnimizin çevreyi belli başlı grup sınıflandırmaları ile anlamlandırmasından kaynaklanmaktadır. Farkındalıkla yapılan sınıflandırmalarda ise kendi grubunu aşırı üstün görme durumu şeklinde açıklanan “abartma etkisi” ortaya çıkar. Aidiyet hissedilen grupla özdeşleşildiğinden grup ne kadar iyi olursa birey de o kadar tatmin olacaktır. Bu durum da kişiliksizleşme adı verilen olgunun sonucudur. Tüm yönleriyle grubun ayrılmaz parçası olmuş birey, kişisel kimliğini ya tamamen yitirmiş ya da geri plana atmıştır. Dolayısıyla sosyal kimliğinden başka bir şeyi kalmamıştır ve kişinin kimlik algısında bağlamsal bir değişim gerçekleşmiş olur. Ancak bu, terör gruplarında görülen bireylikten uzaklaşma ya da insandışılaşma dediğimiz durum ile karıştırılmamalıdır. Orada sözü edilen, kişiliksizlik halinin psikolojik başka sorunlarla da etkileşerek ileri bir seviyeye ulaşmış biçimidir. Buradaki mesele ise kişinin kendi karakter yapısını kaybederek sosyal yapıyla bütünleşmesidir.
Bununla birlikte bireyler farklı ortamlarda farklı grup dinamikleriyle hareket edebilmektedirler. Michael Hogg ve John Turner tarafından yürütülen bir çalışmada bu açıkça görülmüştür. Çalışma toplumsal cinsiyet kimlikleri üzerine, iki farklı koşulun, yani kişisel ve sosyal kimlik koşullarının karşılaştırılması ile yapılmıştır. Bir grup kız ve erkek üniversite öğrencisinden bir tartışmaya katılmaları istenmiştir. Çalışmanın hedefi ve değerlendirme ölçütleri kişilerle paylaşılmamış, rastgele bir seçimin ardından tartışma kısmına geçilmiştir. Kişisel kimlik koşulu için aynı cinsiyetten kişiler arasında, sosyal kimlik koşulu içinse iki kız ve iki erkekten oluşan dörder kişilik gruplar olacak şekilde süreç başlatılmıştır. Çalışmanın sonuna gelindiğinde bireyler, ikinci koşulda birinci koşuldakinden farklı davranışlar sergilemişlerdir. İkinci koşulda bireylerin kendilerini toplumsal cinsiyet kimliklerini daha fazla temel aldıkları ve bu yönde davranış farklılıkları sergiledikleri gözlemlenmiştir. Böylelikle Tajfel’in ortaya koyduğu sosyal kimlik kuramının; bilişsel, duygusal ve değerlendirici ögeleri incelenmiştir.
Sonuç olarak, modern toplumsal yapının ortaya çıkmasıyla tanıştığımız kimlik arayışı sosyal kimlik kavramını doğurmuş ve çeşitlendirmiştir. Önceleri aile, kültürel grup veya başka temel gruplara göre hareket eden bireyler, sosyal yapının genişlemesiyle farklı grup etkileşimlerine girmiştir. Bunun sonucunda da kişisel ve sosyal kimlik farkları belirginleşmiştir. Yakın tarihimizde ve günümüzde ise toplumsal bir olgu olarak karşımıza çıkan bu durum sosyal psikoloji alanında incelenmiştir. Sosyal kimlik kuramı, gözle görülebilir yapısıyla ve bireyleri toplumsal noktada etkileyişiyle önemli bir çalışma ortaya koymaktadır. “Biz ve Onlar” algısının, iç/dış grup ilişkilerinin ve birey davranışlarının açıklanması veya yorumlanması noktasında birçok farklı alana da ışık tutmaktadır.
Huddy, Leonie “From Social to Potical Identity: A Critical Examination of Social Identity Theory”, Political Psychology, 22(1), 2001. 120-156.
Demir Özcan, Nilüfer & Dadak Aydemir, Elvan. “Sosyal Kimlik Kuramı Bağlamında Bireylerin Kimlik Tanımlamaları: Kocaeli Kafkas Kültür Derneği Örneklemi”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 37(1), 2020. 11-23.
Demirtaş, H. Andaç. “Sosyal Kimlik Kuramı Temel Kavram ve Varsayımlar”, İletişim: Araştırmaları, 1(1), 2003, 123-144.
Ulutaş, Mehmet. “Sosyal Kimlik Kuramı”, içinde Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Alanında Akademik Çalışmalar-2, ed. Hasan Selim Kıroğlu, Gece Kitaplığı/Ankara, 2020. 97-110.
Toplum düzeyinde “şey”lere yani yaşam döngüsünde karşımıza çıkan nesnelere anlam...
Bireylerin bir araya gelerek oluşturduğu aktif yapı toplum olarak tanımlanır. Bu sosyal yapı birtakım dinamikler ile bir...
Maruni cemaatinin kurucusu Aziz Marun’dur. 4. yüzyılın ortalarında Suriye'de doğan Marun, davet çalışmalarıyla...
D'Hondt sistemi, seçimlerde kullanılan seçim yöntemlerinden biridir. Bu sistem, birçok ülkede,...
Etrüskler, M.Ö. 9. yüzyılda Tiren Denizi'nin kuzeyindeki Etruria bölgesinde, bugünkü...
Kültür endüstrisi, sanat, edebiyat, film, müzik, yayıncılık, tiyatro gibi alanlarda üretilen ve...
Frankfurt Okulu'nun kökenleri, 1923 yılında Frankfurt Üniversitesi'nde Max Horkheimer önderliğinde...
Birey davranışları uzunca zamandır çözmeye ya da anlamlandırmaya çalıştığımız bir olgudur. Toplumu doğru...
Kişinin çevresine statüsünü göstermek veya satın aldıklarıyla itibar kazanmak amacıyla yaptığı...
İbn Haldun, Hicri 732 (1332) yılında Tunus’ta dünyaya gelmiştir. Kendisi, hayatının çok büyük...