Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir öncülüğünde Arap Yarımadası’nda birliği sağlayan Müslümanlar, İslam’ı yaymak düşüncesiyle dışa yöneldiler. Dönemin en güçlü iki devleti olan Romalılara ve Sasanilere karşı aynı anda saldırıya geçtiler. Sasani İmparatorluğu kısa süre içerisinde hızla çöktü. Akdeniz hâkimiyetini kaybeden Romalılar ise topraklarını ve güçlerini büyük ölçüde kaybettiler.
Dönemin ticaret yollarının üzerinde zamanının en gelişmiş bölgeleri olan Suriye, Irak, Iran ve Mısır’ı ele geçiren Müslümanlar; elde ettikleri ganimetlerin ve toprakların büyüklüğüne rağmen fetihleri durdurmadılar. Fethettikleri bölgelerdeki gayrimüslim unsurlardan Romalıların ve Sasanilerin aldığı vergi miktardan çok daha az vergi aldılar. Afrika, Horasan ve Azerbaycan gibi zorlu ve ganimet açısından nispeten kazançsız bölgelerde canlarını ve mallarını feda ederek ganimet istekleri olmadığını; asıl gayelerinin İslam davetinin önündeki engelleri ortadan kaldırarak Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu gösterdiler.
İslam’a göre dinde zorlama yoktur ancak davet için gerekli altyapının sağlanması, davetin önünde engel teşkil eden unsurların cihat yoluyla alt edilmesi gerekir. İslam fetihleri Hz. Muhammed’in vefatından tam 100 yıl sonra günümüz Fransa içlerine kadar ulaşmıştır. İslam fetihlerini Cengiz, Timur ve İskender gibi diğer hızlı askeri yayılmalardan ayıran şeylerden biri kalıcı olmasıdır. Bu yayılmalarda ele geçirilen topraklar henüz bir iki nesil geçmeden darmadağın olmuşken İslam fetihlerinde İspanya ve Sicilya hariç her yer günümüzde dahi Müslümanların elinde bulunmaktadır. Buralardaki iyi yönetimlerden etkilenen farklı ırklardaki halklar topluca Müslüman olmuşlar ve birçoğu dillerini bile terk ederek Arapça konuşmayı tercih etmişlerdir.
İslam fetihleri hızla yayıldı. Kuzey Afrika, Anadolu’nun doğusu, Horasan ve daha birçok bölge hızla Müslümanların hâkimiyetine geçti. Daha sonra Müslümanlar, Musa b. Nusayr ve Tarık b. Ziyad öncülüğünde İspanya’dan başlayarak Avrupa fetihlerine giriştiler. Müslümanların amacı İspanya’nın fethinin ardından Fransa’ya yönelmek ve ele geçirdikleri bölgeleri üs şeklinde kullanarak batıdan Roma İmparatorluğu’na ulaşmaktı.
Musa b. Nusayr bu yolla batıdan doğuya doğru ilerleyerek İstanbul’u fethetmeyi ve oradan da başkent Şam’a ulaşmayı planlıyordu. Böylece Akdeniz tamamen İslam gölü olacak, Sasanilerin ve Romalıların önceden hükmetmiş olduğu tüm toprakla hâkim olunacaktı. Bu amaçla hareket eden Müslümanlar 711 yılında girdikleri İspanya’yı kısa sürede tamamen fethettiler. Musa b. Nusayr İspanya topraklarının fethinin ardından Pirene dağlarını aşarak Frank topraklarına girdi. Ancak bu fetih girişimi oldukça kısa sürdü. Daha sonra Endülüs valisi Semh b. Malik döneminde de fetih girişiminde bulunulsa da bu sefer Semh b. Malik’in şehadetiyle son buldu. Asıl büyük fetih girişimiyse 732 yılında Abdurrahman el-Ğafıkî liderliğinde gerçekleşti.
Abdurrahman el-Ğafıkî Fransa’yı fethetmek amacıyla sayısı 70.000’i bulan bir ordu hazırladı. Berberi ve Arap Müslümanlardan oluşan İslam ordusu, Abdurrahman’ın öncülüğünde İspanya ile Fransa’yı ayıran Pirene Dağları’nı aşarak Galia bölgesine girdi. Abdurrahman, Frank topraklarında ilerleyerek fetih hareketlerine girişti ve ordusuyla karşılarına çıkan Aqutaine dükünü yenilgiye uğrattı. Müslümanlar bu zaferin etkisiyle kısa sürede birçok şehri fethettiler ve Puvatya şehrine kadar ulaşarak şehri ele geçirdiler. Böylece sefere başladıkları bölgeden Puvatya’ya kadar olan çok sayıda bölge birkaç ay içerisinde Müslümanların hâkimiyetine girmiş oldu. Abdurrahman el-Ğafıkî, ordusunu Tours şehrine doğru yönlendirdi. Tours; askerî, siyasî ve ekonomik açıdan oldukça önemli bir şehirdi. Bununla beraber Hristiyanlar için dinî önemi de bulunuyordu.
Franklar o dönemde Merovenj Hanedanı tarafından yönetiliyordu. Bununla beraber yönetimde saray nazırları oldukça etkindi. Puvatya Savaşı’nın yaşandığı sırada saray nazırı olarak Charles Martel görev yapıyordu. Daha sonraları onun soyundan gelenler Karolenj Hanedanı ismiyle saltanatı ele geçireceklerdi. Müslümanların hızlı ilerleyişi karşısında Franklar bir ordu hazırlamaya başladılar. Saray nazırı Charles Martel, Franklardan ve Germenlerden müteşekkil bir ordu hazırladı. Charles Martel komutasındaki orduyu Müslümanlar Tours’a ulaşmadan şehre ulaştırmak için hızlıca harekete geçirdi ve amacına ulaştı. İki ordu Tours ve Puvatya (Poitiers) şehirleri arasında karşı karşıya geldiler. Savaş 10 gün sürdü. Çok şiddetli çatışmaların ardından Müslüman ordusunun komutanı Abdurrahman el-Ğafıkî’nin şehit olmasıyla Müslümanlar bozguna uğradılar. Savaş geç saatlere kadar devam etti. Havanın kararmasıyla taraflar birbirinden ayrıldı. Müslüman ordusunun komutanları; başkomutanlarının şehit edilmesini, orduda düzensizlik baş göstermesini ve verilen kayıpları göz önünde bulundurarak orduyu Endülüs’e çekme kararı aldılar. Sabah Frank ordusu savaş düzenine geçtiğinde Müslümanları savaş meydanında bulamadı. Charles Martel kazandığı savaşı riske atmamak için Müslümanları takip etmekten kaçınıp geri döndü. Bu savaş sayesinde gücünü, iktidarını ve krallık üzerindeki etkisini artırdı.
Savaş; Puvatya, Poitiers, Tors ve Müslümanların deyimiyle Belatüş-Şühedâ (Şehitler Yolu) olarak anıldı. Sonraki dönemlerde Fransa’ya seferler devam etse de Müslümanların ulaştığı en son nokta Tours şehrinin yakınları oldu. Savaştan sonra Müslümanlar Fransa topraklarında fetihler gerçekleştirseler de Fransa’dan doğuya seferler düzenleyerek İstanbul’u ele geçirme projesi rafa kaldırıldı. Batılı tarihçiler, bu savaşın Batı medeniyeti için en önemli savaşlardan biri olduğunu söylerler. Onlara göre eğer Müslümanlar bu savaşı kazansaydı Avrupa’nın tamamını fethedecekler ve Batı medeniyetinin gelişmesinin önünü tamamen kapatacaklardı. Savaşı Müslümanların kazanması halinde Hristiyanlığın yok olmanın eşiğine geleceğini söyleyen Batılı tarihçiler bulunmaktadır. Bazı tarihçilerse savaşın o kadar da önemli olmayan, abartmış bir savaş olduğunu söylemişlerdir. Nitekim bu savaştan sonra dahi Müslümanlar Fransa’da uzun süre var olmaya devam etmişlerdir. İslam tarihçileri ise belki yenilgiden dolayı belki de savaşı gerçekten önemsiz gördüklerinden, eserlerinde savaştan oldukça az bahsetmişlerdir.
Savaşın gerçekten tarihin seyrini değiştiren önemli bir savaş olup olmadığı sorusu bir tarafa, asıl önemli olan savaşın günümüze yansımasıdır. Savaşla ilgili metinler ve yorumlar Batılıların benlik ve tarih algıları hakkında önemli bilgiler vermektedir. Üzerinde durulması gereken nokta da tam burasıdır. Batılılar, bu savaşı Avrupa tarihinde ve Batı medeniyetinde önemli bir yere koymakla kendilerini ne olarak gördüklerini, kime düşman olduklarını, karşılarına neyi konumlandırdıklarını ve medeniyet tarihlerini neye göre kurguladıklarını açıkça göstermişlerdir.
Batılı tarihçiler savaşı Franklar’ın Emevîlere karşı bir zaferi olarak görmemişler, batının İslam’a karşı zaferi olarak sunmuşlardır. Bu savaşı bölünmüş Avrupa’nın ilk defa İslam’a karşı birleşmesi şeklinde yorumlamışlar; Batı medeniyetinin ve Avrupa birliğinin kilit taşlarından saymışlardır. Nitekim Charles Martel bunun bir simgesi olmuş ve hakkında bestelenen şarkılar günümüzde dahi söylenmektedir. Daha sonra İmparator olacak olan torunu Şarlman ise günümüzde bile büyük ve güçlü Avrupa idealinin bir simgesidir. Bu isimler günümüzde Batı’daki milliyetçi gruplar arasında sıklıkla anılmaktadır. 2019 yılında ırkçı ve Hristiyan bir saldırganın Yeni Zelanda’da 51 kişinin öldürüldüğü cami saldırısı konuya örnek teşkil etmektedir. Saldırganın silahındaki “Charles Martel”, “Tours 732”, “Viyana 1683” gibi figürler, hem tarihin günümüze nasıl yansıdığı hem de Batı’nın kendisini nasıl konumlandırdığı hakkında bize oldukça net fikirler vermektedir.
Atçeken, İsmail Hakkı, “Puvatya (Balâtu’ş-Şühedâ) Savaşı Ve Etkileri Üzerine Bir Araştırma”, Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8 (8), 243-263, 1998.
Ceran, İsmail, “Puvatya Savaşı (732)”, Dergiabant, 4 (8), 17-47, 2016.
Tamer, Muhammed, "Sebepleri, Oluşumu ve Etkileri Açısından Puvatya Savaşı", Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019.
718 yılında başlayan ve yaklaşık sekiz asır boyunca devam eden, 1492 yılında Gırnata’nın işgal edilip Endülüs...
Uhud Gazvesi, Mekke müşriklerinin Medine’deki Müslümanları yok etmek amacıyla Bedir’in ardından...
Suriye, Mısır, Filistin ve Ürdün bölgelerinin Müslümanlar tarafından fethinin ilk adımı...
Cahiliye Dönemi’nde Mekke'de bozulan asayişi temin etmek adına bir araya gelinerek kurulan topluluğa Hilfü’l-Fudûl...
Amr B Luhay, putları Hicaz bölgesine getirerek, Araplara putperestliği öğreten kişi olarak bilinir. Bazı rivayetlere...
Haberleşme ihtiyacı insanlık var olduğundan beri mevcuttur. Bu ihtiyacı gidermek amacıyla insanlar ilk çağlardan...
İslam topraklarında ortaya çıkmış olan medrese geleneği, İslam eğitim sisteminin temel kurumudur. Sözlükte...
Şii Karmati Devleti tarafından 929-930 yıllarında Mekke şehri ele geçirilmiş ve yağmalanmıştır. Karmati oluşumları...
Avarız, arıza kelimesinin çoğuludur. Kelime; kaza, bela, beklenmedik engel manasına gelir. İkincil anlam olarak olağanüstü...
İtalya Yarımadasından bir boğazla ayrılan Sicilya Adası, Müslümanlar tarafından 827 yılında ele geçirilmiştir....