Akıl, zekâ, idrak, ileri görüşlülük, problemlere çabuk ve etkili çözüm bulabilme gibi özelliklerin bir araya gelmesiyle oluşan özelliğe dehâ; tüm bu vasıfları ileri derecede bünyesinde barındıran, yaşadığı toplum içinde bu yönleriyle diğer insanlardan ayrılan, standardı aşarak bazı sıra dışı özelliklere sahip olan kimselere de dâhi denmiştir. Arap toplumunda insanların “dâhi” sıfatıyla nitelenmesi, çok eskilere dayanan bir uygulamadır. Bazı kişilere bu vasfın verilmesinde genellikle aklı kullanmadaki kabiliyetleri etkili olmuştur.
İslâm tarihi kaynaklarında bazı isimlerde farklıklar olmakla birlikte yaşadıkları dönemde, dâhil oldukları olaylarda göstermiş oldukları sıra dışı performanslarından dolayı “Duhâtu’l-Arab” yani “Arapların Dâhileri” sıfatını kazanmış dört önemli şahsiyet bulunmaktadır. Özel bir kullanım olan bu ifade, Muâviye'yle birlikte çalışan meşhur idarecileri de içine almaktadır. Bu tabir Muhaddis Şa'bî (ö. 103/721) ile İbn Şihâb ez-Zührî'ye (ö. 124/742) dayanmaktadır. Rivayetlerin çoğunluğuna göre “Duhâtu’l-Arab” ifadesi dört isimden oluşan bir grubu temsil etmektedir. Şa'bî'ye göre Arap dâhileri şu dört kişidir:
1) Muâviye b. Ebû Süfyân
2) Amr b. Âs
3) Mugīre b. Şu'be
4) Ziyâd b. Ebîh
Bu dâhilerden ilki Muâviye b. Ebî Süfyân’dır. 602 veya 603 yılında Mekke’de doğmuştur. Ebû Süfyân ile Hind bint Utbe b. Rebîa’nın oğludur. Hz. Peygamber'in Ümmü Habîbe bint Ebû Süfyânla evliliğinden dolayı, Muaviye Hz. Muhammed’in kayınbiraderidir. Mekke’nin fetih günü Muaviye babasıyla birlikte Müslüman olmuştur. Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber’in kâtipliğini yapmıştır. Resulullah’ın yanında Huneyn ve Tâif gazvelerine katılmıştır. Resulullah’tan hadisler rivayet etmiştir. Peygamberin vefatından sonra Suriye üzerine gönderilen orduların birinde kumandan yardımcılığı yapmıştır. Muâviye, Hz. Ömer döneminde önce Ürdün, ertesi yıl Dımaşk valiliğine tayin edilmiştir. 661 yılında halife olan Muâviye, halifeliğine sağlam bir kadro oluşturarak başlamak istemiştir; bu doğrultuda ilk tercih ettiği isimler “Duhâtu’l-Arab olmuştur. Muaviye bu dâhilerin her biriyle çalışma fırsatı bulmuş; onlara büyük yetkiler vermiştir. Kurduğu devletin temellerini onların dehasından yararlanarak sağlamlaştırmıştır. Muâviye, iç karışıklıklar sebebiyle ara verilen fetih hareketlerini üç ayrı cephede yeniden başlatmıştır. Vergi vermek zorunda kalınan Bizans’a yeniden seferler düzenlemiştir. 669 yılında İslâm ordularının ilk İstanbul kuşatmasını karadan ve denizden gerçekleştirmiş, İstanbul’u dört yıl süreyle muhasara altına almıştır.
Muaviye’nin en ayırt edici özellikleri ise temkinli davranması, meseleleri kuvvete başvurmadan halletmeye çalışması, işleri enine boyuna düşünüp tartarak hareket etme konusundaki dehasıdır. Bir diğer özelliği de muhaliflerine onların anlayacakları dilden konuşarak yaklaşmaya çalışmasıdır. Çevresini iyi tanıyan, ileri görüşlülüğü ve iyi kalpliliğiyle nam salmış nadir idarecilerden biridir. Yumuşak huyluluğu ve sabrı kendine ilke edinmiştir. Düşmanlarının en ağır hakaretleri karşısında dahi kendine hâkim olmayı başarmış, soğukkanlılığını korumuştur. Yaptığı fazla yardımlar sebebiyle hayrete düşenlere bir savaşın bu yardımlardan çok daha fazlasına mal olacağını; paranın iş gördüğü yerde konuşmaya, konuşmanın iş gördüğü yerde kırbaca, kırbacın iş gördüğü yerde kılıca ihtiyaç duyulmayacağını söylerdi. “Ziyâd’ın kılıcıyla kazandığı başarıdan daha fazlasını dilimle elde ettim.” derdi.
Mekkeli Amr b. el-Âs, ise Müslüman olmadan önce, Kureyş’in temsilcisi olarak Habeşistan’a gitmiş ve hicret eden Müslümanların iâde edilmesini istemiş ancak başarılı olamamıştır. Hendek savaşından sonra Habeşistan’a gitmiş ve orada Necâşî’nin yanında Müslüman olmuştur. Ardından da Halid b. Velid ve Osman b. Talha ile Medine’ye gitmişlerdir. Hem Hz. Peygamber hem de Râşid Halifeler döneminde devletin önemli kademelerinde resmî görevler almıştır. Amr’ın askerî ve siyasî kabiliyetini, cesaretini ve harp bilgisini gören Hz. Peygamber harp konusundaki becerisi nedeniyle onu Zâtüsselâsil Seriyyesi’nde Ebû Bekir, Ömer, Ebû Ubeyde gibi ondan daha önce Müslüman olmuş ashabın başına kumandan tayin etmiştir. Daha sonra da İslamiyet'i tebliğ etmek ve vergi toplamak üzere Umman’a gönderilmiştir. Askerî alanlarda elde ettiği başarılarla “Mısır Fâtihi” unvanını almıştır. İbnü’l-Âs’ın içinden çıkılması güç meseleleri çözmedeki becerisi, zekâsı ve hazırcevaplığı onun öne çıkan özelliğidir.
Diğer bir dahi Mugīre b. Şu’be 600’lü yıllarda Tâif’te doğmuştur. Hudeybiye barış görüşmeleri sırasında Hz. Peygamber’in koruyuculuğunu yapan Mugīre, daha sonraki bütün gazvelere katılmış, 642 yılında Kûfe valiliğine getirilmiştir. Medine’ye gitmesine izin verdiği Hristiyan kölesi Ebû Lü’lüe’nin ağır bir şekilde yaraladığı Hz. Ömer’in vefatına kadar görevine devam etmiştir. Görevde kaldığı bu süre zarfında Azerbaycan’ı fethettmiş. Süratli ve isabetli karar vermesi, insanları iyi yönetmesi ve problemleri halletmesiyle meşhur olmuştur.
Bir diğer Taifli dâhi ve hatip olan Ziyâd b. Ebih 622 yılında Tâif’te doğmuştur. Peygamber’i göremeyen Ziyâd b. Ebih soylu olmanın yarıştırıldığı Arap toplumunda babasının köle, annesinin de cariye olmasından dolayı hiçbir neseb iddiasında bulunmamıştır. Okur-yazar olması, henüz çocuk yaşta hesap-kitap işlerini bilmesiyle dikkatleri üzerine çekmiştir. Almış olduğu eğitimlerin yanı sıra dehâ derecesindeki aklı ve hitabet kabiliyeti gibi özellikleri nedeniyle meşhur olmuştur. Kurrâdan veya fukahâdan olmamasına rağmen kendini göstermeyi başarmıştır. Ziyâd b. Ebîh, Hz. Ebû Bekir döneminde, genç yaşta Müslüman olmuştur. Hulefâ-i Râşidîn dönemi boyunca birçok işte görev almıştır. Hz. Ömer döneminde başlayan siyasî kariyerini, Muaviye döneminde zirveye taşımasını bilmiştir. Yapmış olduğu işlerden dolayı hem Muâviye’nin hem de Emevî Devleti’nin adeta en sağlam kalesi olmuştur. Erken dönem İslâm tarihinin dikkat çekici simalarından biri olmayı başarmıştır.
Bu dört ismin hepsi de devlet kademelerinde yükselerek üst düzey idarecilik yapmış ve yönetimleri süresince dehâlarının yanı sıra fesahat ve hitabet kabiliyetleriyle öne çıkmışlardır. Hitabetleri ile alakalı olarak nakledilen hutbe, vecize, edebî ürünler üzerinden hitabet noktasındaki yetkinliklerini ispatlamışlardır.
Yüksel, Dr. Mücahit. “DUHÂTU’L-ARAB (ARAB’IN DÂHİLERİ) ve HZ. ALİ’YE KARŞI KONUMLARI”.
TDV İslâm Ansiklopedisi. “DÜHÂT-ı ARAB”. Erişim 22 Mayıs 2023. https://islamansiklopedisi.org.tr/duhat-i-arab
“İbn Hişâm, es-Sîre2 Abdülmelik b. Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye (nşr. Mustafa es-Sekkā v.dğr.), I-IV, Kahire 1375/1955”, ts.
“Ulusal Tez Merkezi | Anasayfa”. Erişim 22 Mayıs 2023. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=3irNo6l8aoMA_8eJMZkaiw&no=pzv9ifgsT4zw0CFHYwIB3w
Yilmaz Gömbeyaz, Melek. “İslâm Siyaset Tarihinin Meşhur Hatipleri: Dühât-ı Arab Örneği”. Eskiyeni 41 (20 Eylül 2020), 731-756. https://doi.org/10.37697/eskiyeni.752631
718 yılında başlayan ve yaklaşık sekiz asır boyunca devam eden, 1492 yılında Gırnata’nın işgal edilip Endülüs...
Uhud Gazvesi, Mekke müşriklerinin Medine’deki Müslümanları yok etmek amacıyla Bedir’in ardından...
Suriye, Mısır, Filistin ve Ürdün bölgelerinin Müslümanlar tarafından fethinin ilk adımı...
Cahiliye Dönemi’nde Mekke'de bozulan asayişi temin etmek adına bir araya gelinerek kurulan topluluğa Hilfü’l-Fudûl...
Amr B Luhay, putları Hicaz bölgesine getirerek, Araplara putperestliği öğreten kişi olarak bilinir. Bazı rivayetlere...
Haberleşme ihtiyacı insanlık var olduğundan beri mevcuttur. Bu ihtiyacı gidermek amacıyla insanlar ilk çağlardan...
İslam topraklarında ortaya çıkmış olan medrese geleneği, İslam eğitim sisteminin temel kurumudur. Sözlükte...
Şii Karmati Devleti tarafından 929-930 yıllarında Mekke şehri ele geçirilmiş ve yağmalanmıştır. Karmati oluşumları...
Avarız, arıza kelimesinin çoğuludur. Kelime; kaza, bela, beklenmedik engel manasına gelir. İkincil anlam olarak olağanüstü...
İtalya Yarımadasından bir boğazla ayrılan Sicilya Adası, Müslümanlar tarafından 827 yılında ele geçirilmiştir....