İddialara göre 6 Nisan 1994’de Ruanda Devlet Başkanı Jüvénal Habyarimana ve komşu ülke Burundi Devlet Başkanı Cyprien Ntaryamira’yı taşıyan uçağın Tutsili asi güçler tarafından düşürülmesi, 19.yy’dan itibaren ekonomik ve etnik sebeplerden dolayı Hutu ve Tutsi kabileleri arasında varlığını sürdüren gerilimi ateşlemiş, yüz gün içinde de bir milyona yakın insan öldürülmüştür.
İngiltere öncülüğünde yapılan 1890 tarihli uluslararası bir konferans sonucunda ortaya çıkan Brüksel Antlaşması ile Brundi ve Ruanda, Almanya sömürgesi altına verilmiştir. Bununla birlikte Almanya bu ülkelerin yer altı kaynağı bakımından fakir olmaları nedeniyle ülke içine açıktan bir müdahalede bulunmamıştır. Ancak mevcut Tutsi kralı Mwami ve onun şefleri aracılığı ile Ruanda’yı gizliden yönetmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Ruanda ve Burundi, Milletler Cemiyeti tarafından Belçika’ya verilmiştir. Belçika Almanya’nın gizli yönetim anlayışını devam ettirmiş, mevcut Tutsi kralı Mwami üzerinden Ruanda’ya hükmetmiştir. Almanya’nın tersine Belçika, Ruanda ve Brundi üzerinden birçok tarımsal ve ekonomik kazanç sağlamış, sosyal ve siyasal açıdan bu iki ülkede derin izler bırakmıştır. Vatandaşlar arasında birçok alanda ayrışmaya sebep olacak faaliyetlerin filizleri atılmış, Tutsilerin kendilerini Ruanda’nın esas sahibi hissetmelerine neden olmuştur.
1920 ve 1930’lu yıllarda Avrupa’nın faşizim ve ırkçı tutumlarından koloniler de nasibini almış, her bir Ruandalı’ya fiziki ölçümler yapılarak kimlikler verilmiştir. 1933’de Belçika idaresi nüfusu Tutsi, Hutu ve Twa olarak üçe ayırmıştır. Vatandaşlar kafatası, göz aralığı, burun eğikliği gibi ölçümlere tâbi tutulmuş ve Hutu olarak isimlendirdikleri gruba hiçbir şekilde siyasi sorumluluk verilmemiştir. Kilisenin de desteklediği bu uygulamalar Tutsilerin yönetici, Hutuların ise sadık kullar olduğu fikrini doğurmuştur.
Ruanda’nın Birleşmiş Milletler Vesayet Bölgesi altına alınması ile birlikte Belçika, değişen topluma ve uluslararası toplumun gereklerine uyarak Ruanda’ya karşı olan tutumunu değiştirmiş, etnik ayrımcılığa ve sınıflandırmaya tâbi tutulmuş olan Hutuları Tutsiler karşısında desteklemeye başlamıştır.
1950’li yıllarda Ruanda’da ilk siyasi partiler kurulmuş, kurulan bu partiler Hutu ve Tutsiler arasındaki ayrışmayı açıkça gözler önüne sermiştir. 1957 yılının Mart ayında Tutsiler iktidarın kendilerinde kalmasını ve Hutulardan bazı hakları talep ettikleri “Görüş Bildirisi” isimli belgeyi, hemen ardından Hutular ise “Bahutu Manifestosu” olarak bilinen ve Tutsileri hedef alan bildiriyi yayımlamışlardır.
1961’de Ruanda’nın Cumhuriyet’e geçişinin ardından ikinci defa başkan seçilen Grégoire Kayibanda, 1 Temmuz 1973’te Hutu asıllı General Juvénal Habyarimana tarafından darbeyle devrilmiş, böylece iktidar Hutuların eline geçmiştir.
Juvénal Habyarimana’nın son dönemlerinde Tutsilere yönelik atılan ılımlı adımlar, Tutsileri ülke yönetiminde söz sahibi yapma isteği ve bu bağlamda imzaladığı antlaşmanın dönüşünde Ruanda Devlet Başkanı Jüvénal Habyarimana ve komşu ülke Burundi’nin devlet başkanı Cyprien Ntaryamira’yı taşıyan uçağın Tutsili asiler tarafından düşürüldüğü iddiası Ruanda Soykırımı’nın fitilini ateşlemiştir. Soykırım Kigali’de uçağın düştüğü gece başlamış, başkanlık korumaları ve milisler tarafından gerçekleştirilmiştir. Uçağın düşürülmesinden Tutsili asi güçler sorumlu tutulsa da bu konu günümüzde hala netlik kazanmamıştır. Radikal Hutular, devlet başkanının ölmesini bahane ederek Ruanda’yı büyük bir kıyıma sürüklemiştir. Habyarima’nın öldürülmesi içlerde tutulan kinin ve nefretin dışa vurulması için bir bahane olmuştur.
Soykırım nedeniyle üç milyondan fazla insan komşu ülkelere iltica etmek zorunda kalmıştır. Adalet sistemi, toplumsal ve ekonomik yapılar tamamen çökmüş, geride sakat, dul, yetim ve savunmasız bir toplum kalmıştır. Soykırımın bıraktığı izleri silmek hiç kolay olmamıştır. Üç aylık süre içerisinde çoğunluğu Tutsilerden ve ılımlı Hutulardan oluşan bir milyona yakın Ruandalı öldürülmüştür. Ruanda Soykırımı, 2. Dünya Savaşı’ndaki Yahudi Soykırımı’ndan 50 yıl sonra vuku bulan en büyük planlı ve sistemli soykırımdır.
Hadj Touré, Au-delà Des Fondements Politiques du Génocide Rwandais: Une Construction Historico-socioculturelle de L'ethnisme, Deviance et Societe, 2013, 37. Cilt, 463-485.
Mathilde Bris, Réévangéliser par L’humanitaire? ONG Chrétiennes et Génocide des Tutsi Rwandais en 1994, Bulletin De L’ınstıtut Pıerre Renouvın, 2017, 45. Sayı, 111-123.
Selin Başer, Ruanda Soykırımı’nın Uluslararası Hukuktaki Soykırım Tanımı Kapsamında Değerlendirilmesi, Güvenlik Stratejileri Dergisi, 2022, 18. Cilt 41. Sayı, 225-256.
Çoğu zaman kendisine atfedilen kutsallıkla birlikte anılan öğretmenlik mesleğinin de bir tarihsel süreci...
Sicarii olarak tanımlanan grup adını suikast faaliyetlerinde kullanılan hançerden almaktadır. Kısa ve kıvrımlı olan...
Amerikan İç Savaşı, ekonomileri tarıma dayalı olan ve köleleri iş gücü olarak kullanan Güney...
Suriye ve Mısır önderliğinde Arap Devletleri 1973 yılının 6 Ekim’ine denk gelen Ramazan ayının onuncu gününde,...
Vaat Edilmiş Topraklar (Arz-ı Mev’ud), Tanrı'nın Hz. İbrahim'e ve onun soyundan gelenlere verdiğine inanılan...
Hitler'e karşı savaş başladığında neredeyse tüm Yahudi örgütleri müttefiklerle güçlerini...
Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren İsrail'in kuruluş süreci de katliamlarla doludur. İsrail'in...
30 yıl savaşları 1618-1648 yılları arasında Almanya merkezli gerçekleşen ama bütün Avrupa’yı içine...
1578 yılında Portekiz Kralı, Muhammed El Mütevekkil’e destek vermek amacıyla ordusuyla Fas’a çıkarma...
Günümüzde neredeyse her alanda kullandığımız bir ürün olan şeker, Hindistan'dan başlayarak...