Dünya haritasına bakıldığı zaman doğal sınırlar genellikle kıvrımlı ve düzensiz, yapay sınırlar ise cetvelle çizilmiş gibi görünür. Bu bağlamda diğer kıtalara nazaran Afrika kıtasının daha çok yapay sınırlara hâkim bir bölge olduğu çıkarımının yapılması mümkündür. Afrika kıtasının sınırları gerçekten Batılı devletler tarafından cetvelle çizilmiştir. Kıtada bulunan ülke sınırlarının bu denli düz görünmesinin sebebi asırlar boyu devam eden sömürgecilik faaliyetlerine dayanmaktadır.
15. yüzyılda Portekiz ile başlayan ve ardından İspanya, Hollanda ve İngiltere şeklinde devam eden sömürgecilik faaliyetleri 19. yüzyıla kadar Batılı devletler arasında hızla yayılıyordu. Sömürüdeki temel amaç, Avrupa dışında bulunan toprakları işgal edip halkı köleleştirerek bölgenin tüm imkânını kendi çıkarları için kullanmaktı. Avrupalı devletler, “sömürgecilik” kavramını her ne kadar “koloni, keşif çağı” gibi terimlerle yumuşatmaya çalışsa da günümüzde yaşanan açlık ve yoksulluk gibi iç karartan durumların baş müsebbibi oldukları gerçeğini hiçbir zaman değiştiremeyeceklerdir.
Orta Çağ döneminde Avrupalı devletler; skolastik düşüncenin hâkimiyeti, toprak verimsizliği, ilimle uğraşılmaması ve kendi aralarında sıkça yaşanan savaşlar hasebiyle yüzyıllarca sefalete mahkûm kalmışlardır. Çıkış yolunu ise ana karalarından uzaklaşarak farklı toprakları sömürmede bulmuşlardır. 1419’da Portekiz’in, Atlas Okyanusu’nda bulunan Maderia’yı hâkimiyet altına almasıyla başlayan süreç 1488’de Ümit Burnu’nun keşfedilmesiyle alevlendi. Portekiz’in Batı Afrika’yı sömürerek refaha kavuştuğunu gören diğer Avrupalı devletler de kurtuluşun bu sömürü furyasına katılmakta olduğunu düşündü. Böylelikle sömürgecilik yarışı resmen başlamış oldu.
Hızla devam eden sömürü faaliyetleri sonucunda Avrupa pazarında toplanan ürünlerin ticaretinden elde edilen hâsılat ve yağmalar sonucunda geliştirilen teknolojiyle 18. yüzyılda Sanayi Devrimi meydana geldi. Böylelikle kapitalizmin ve emperyalist sistemin ilk tohumları atıldı. Ayrıca teknolojinin gitgide gelişmesiyle o güne kadar durmak bilmeyen sömürü faaliyetleri hızına hız kattı. Bu durum bazı devletlerin birbiriyle çekişmesine sebep oluyordu çünkü bir koloni bölgesine birden fazla talep vardı. Bu doyumsuz ülkelerin tamamı Batılı devletlerden oluşmaktaydı ve bu durum birbirleriyle savaşmalarını gerekli kılıyordu.
Avrupalı devletler arasında iç karışıklığa sebebiyet veren sömürgecilik rekabeti gitgide imparatorluklara zarar verir hale gelmişti. Bundan dolayı 1884’te Almanya Şansölyesi Otto Von Bismarck, 14 ülkeden temsilcilerin bulunduğu Berlin Konferansı’nı düzenledi. Bu kongreye Afrika ülkelerinden hiçbir temsilci çağırılmadı çünkü kongrenin esas amaçlarından biri Afrika kıtasının uzlaşma yoluyla paylaşılmasıydı. Ayrıca sömürgecilik faaliyetlerinin belli kurallara dayandırılması isteniyordu. Bu bağlamda konferans, sömürgecilik tarihinin kilometre taşlarından biri olma ünvanına sahiptir. Kıtada bulunan sınırların bu denli muntazam görünmesinin sebebi Berlin Konferansı’na dayanmaktadır.
Kongre sonunda Fransa, İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya, Portekiz ve Belçika; Afrika kıtasının tamamını aralarında pay etti, sınırları belirledi ve sömürgecilik politikalarını daha da şiddetlendirme konusunda mutabık kaldılar. Kongreye katılan devletler, o güne kadar milyonlarca insanı köleleştirmeleri, katletmeleri, kültürel değerleri yok etmeleri, bölgeleri yağmalamaları, tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmeleri yetmezmiş gibi üstüne fiili işgal kararı aldı. Artık Avrupa, Afrika’yı sadece kolonileştirmeyecek aynı zamanda açıktan yönetecekti.
Alınan kararlar doğrultusunda Afrika kıtasına topyekûn askeri taarruzlar başladı. Sömürgecilik literatüründe “Afrika Çekişmesi” olarak ifade edilen olaylar sonucunda 30,8 milyon km²’lik yüzölçümüyle dünyanın en büyük ikinci kıtası olan Afrika’da 1,2 milyon km²’lik Etiyopya hariç her yer işgal edilmişti. Bu saldırılar sonucunda kaç milyon insanın katledildiği, köleleştirildiği ve kaç milyonuna işkence edildiği hala saptanamamıştır. O tarihe kadar akli melekeleri yerinde olmayan insanları “içine soyut varlıklar kaçmış” diyerekten ateş kuyularına atan veya hastaları toplumdan izole edip adalarda ölüme terk eden Avrupa sağlık sistemi, Afrika’da da masum insanlar üzerinde muhtelif deneyler yaparak çeşitli ilaçlar bulmaya çalıştı. Yine kıtada esir aldığı siyah tenli insanları gemilerle Avrupa’ya götürüp ağır işlerde kullandılar veya onları hayvanat bahçesi konseptiyle kafeslerde sergileyerek Avrupalıların ve beyaz tenlilerin üstün ırk olduğunu kendilerince ispatlamaya çalıştılar.
1945’e kadar devam eden bu çarpık dünya düzeni II. Dünya Savaşı’nın gerçekleşmesinden sonra sekteye uğradı. Savaştan sonra Afrika kıtasındaki birçok ülke ayaklanıp bağımsızlık mücadelesi vererek özgürlüğü hak etti ancak tam anlamıyla bu hürriyete sahip olamadı. Resmiyette bağımsız görünen Afrika ülkelerindeki sosyal yaşama ve siyasi olaylara bakıldığı zaman sömürü düzenindeki bağımlılık, yağma, kıtlık ve yoksulluk günümüzde de hala devam etmektedir.
Dünyada ekilmemiş toprakların neredeyse yarısı Afrika’da bulunmaktadır. Dengeli iklimi, verimli toprakları, yılın çoğunluğunda bol miktarda güneş alması, zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları gibi avantajlara sahip olan ve potansiyel olarak dünyanın en güçlü kıtalarından biri olmaya aday Afrika’nın günümüzde sefalet, kıtlık ve yoksulluk içinde yaşamasının en temel nedeni yüzyıllardır sömürülmesidir.
Normal şartlar altında kendisine fazlasıyla yetecek hatta yetiştirdiği ürünleri ihraç edecek tarım kapasitesine sahip olan Afrika, günümüzde tükettiği buğdayın %85’ini ithal etmektedir. Yani tüketilen buğdayın yalnızca %15’i yerel imkânlarla sağlanmaktadır. Sadece buğday değil, mısır ve pirinç gibi hububat ürünlerinde de benzer bir manzara görülmektedir. Afrika, yaşamını idame ettirebilmek için temel gıda ürünlerini yetiştirecek koşullara sahip olmasına rağmen fiyatı her ne olursa olsun bu ürünleri satın almak mecburiyetindedir. Tabii ki bu durum birtakım tahıl ticaret devlerini zengin etmektedir. Afrika’yı da aynı oranda fakirleştirmektedir. Kısacası Afrika, kendine yetecek ve hatta ticaretini yapacak ekonomiye sahip olsa da bunu gerçekleştirecek özgürlüğe ve imkâna sahip değildir.
Ek olarak Afrika doğalgaz, petrol, uranyum, platin, alüminyum, fosfat, grafit, kömür, altın, demir, tuz, bakır, kobalt gibi yeraltı zenginliklerine de ev sahipliği yapmaktadır. Aynı şekilde dünyanın en değerli madenlerinden biri olan elmas da Afrika kıtasında bulunmaktadır. İnsanlık dışı muamele görerek cebren çalıştırılan yetişkin ve çocuk işçilerin çabaları sonucunda elde edilen elmaslar küresel firmaların tekelinde toplanıyor ve elmaslardan elde edilen gelirin, kıtanın ihtiyacı olan su, hastane, altyapı, ulaşım, okul gibi hizmetlerde kullanılacağı söylense de asla kullanılmıyor.
Günümüzde Afrika kıtasında hala birçok Batılı devletin ordusu bulunmaktadır. Batı, sömürgecilik düzenini kaldırmış gibi görünüp uzaktan kontrol ederek güçlenmesine müsaade etmedikleri Afrika ülkelerinin para politikası, ithalat, ihracat, dış ilişkiler, iç işler, haberleşme, kültür, din, eğitim gibi alanlarını kontrol etmekte ve kendi dillerinin konuşulmasını zorunlu kılmaktadır. Batılı devletler hala Afrika’yı maddi manevi sömürerek servetine servet katmakta ve kıta üzerinde yeni stratejiler geliştirmektedir. Bu insanlık dışı faaliyetlerden elde ettiği gelirlerle kendilerini kalkındırmakta ve tüm dünyaya medeniyet pazarlamaya devam etmektedir.
Şahin, Günay, “Afrika’nın Sömürgeleştirilme Sürecinde Berlin Konferansı (1884-1885) ve Afrika Basınına Yansımaları”, International Journal of History Studies. 10(1), 247-268, 2018.
Ibrahim, Gassım, “Afrika’nın Sömürgeleştirilmesi: Berlin Konferansı ve Osmanlı Devleti (1884-1885)”, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Tarih Ana Bilim Dalı Doktora Tezi, 2022.
Önalan, Hava, “15. Yüzyıl Portekiz Keşiflerinin Afrika’da Tezâhürü ve Bir Hakimiyet Göstergesi Olarak Padrão Sembolü”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 40(70), 206-228, 2021.
Johnny Harris, “How Europe Stole Africa (so quickly)”, Erişim: 23.12.2023. https://www.youtube.com/watch?v=LjieOlWXwTw&t=862s
GAİN, “Afrika: Geleceğini Arayan Kıta | Cüneyt Özdemir Belgeselleri”, Erişim:23.12.2023. https://www.youtube.com/watch?v=h5eMCzK2rus
Çoğu zaman kendisine atfedilen kutsallıkla birlikte anılan öğretmenlik mesleğinin de bir tarihsel süreci...
Sicarii olarak tanımlanan grup adını suikast faaliyetlerinde kullanılan hançerden almaktadır. Kısa ve kıvrımlı olan...
Amerikan İç Savaşı, ekonomileri tarıma dayalı olan ve köleleri iş gücü olarak kullanan Güney...
Suriye ve Mısır önderliğinde Arap Devletleri 1973 yılının 6 Ekim’ine denk gelen Ramazan ayının onuncu gününde,...
Vaat Edilmiş Topraklar (Arz-ı Mev’ud), Tanrı'nın Hz. İbrahim'e ve onun soyundan gelenlere verdiğine inanılan...
Hitler'e karşı savaş başladığında neredeyse tüm Yahudi örgütleri müttefiklerle güçlerini...
Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren İsrail'in kuruluş süreci de katliamlarla doludur. İsrail'in...
30 yıl savaşları 1618-1648 yılları arasında Almanya merkezli gerçekleşen ama bütün Avrupa’yı içine...
1578 yılında Portekiz Kralı, Muhammed El Mütevekkil’e destek vermek amacıyla ordusuyla Fas’a çıkarma...
Günümüzde neredeyse her alanda kullandığımız bir ürün olan şeker, Hindistan'dan başlayarak...